"Tüm dünya benden vazgeçmiş gibi hissettiğimi ve bir an bile aklımdan duaları çıkarmadığımı söyledim. Böyle anlarda insanın kalbinin
içgüdüsel olarak yaratıcısına döndüğünü söyledi. Refah zamanında ve onu yaralayacak ya da korkutacak bir şey olmağında Tanrı'yı hatırlamaz, O'na karşı gelmeye bile açık olurdu insan. Ama onu tehlikenin ortasına koy, kimsesiz biçare bırak, mezarıni gözleri önünde kaz; o zaman, o musibet anında inanmayan adam Tanrı'nin koruyucu kollarından başka umut, sığınak veya emniyet olmadığı için O'ndan medet umardı." (S.109)
Sanırım gerçek hayata dair kitapların ayrı bir çekiciliği var. Hepimiz hayatı bir şekilde tecrübe ederken birileri feleğin çemberinden sağılırcasına geçiyor. Solomon Northup'da zamanında Amerika'nin kuzeyinde özgür bir insan olarak yaşarken, kaçırılmış ve 12 yıl boyunca köle olarak çalışmak zorunda kalmış bir siyahi! Bu kadarı da olmamıştır herhalde diye düşünülecek hemen her şeyi yaşamak zorunda kalmış. Köle dönemlerine karşı içimi en acıtan şey, evlatların annelerinden koparılması ve çocukların da alınıp satılması, çalışmak zorunda bırakılması ve istismar edilmeleri. Bunlara canlı, kanlı tanıklık ederken kullandığı "Cesaretim olsa ben de ağlardım." cümlesi içimde yer etti. Tom Amca'nın kulübesini hatırlatan, "siyah deri beyaz maskeler"e ufacık bir selam çakan, oldukça akıcı bir kitaptı. Herkese tavsiyemdir. Keyifli okumalar dilerim.