Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünyanın 105 Yıllık Tarihi (1945-2050)

2050'ye 5 Kala

Oktay Sinanoğlu

2050'ye 5 Kala Gönderileri

2050'ye 5 Kala kitaplarını, 2050'ye 5 Kala sözleri ve alıntılarını, 2050'ye 5 Kala yazarlarını, 2050'ye 5 Kala yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
'Mor gıç'
Mortgıçın her türlüsü bilhassa Azmanistan'da çok yaygındır. Zâten gırtlağına kadar borca batırılmış olan halk ancak mortgıçla ev sahibi olabilir. Bunda "birinci mortgie's kullanılır; ev fiyatının bir kısmını peşin öder, gerisini evin bankaya ipoteklenmesi karşılığı 15, 20, 30 yıllık bankadan ev borcu olarak alırsın, yâni banka öder. Sen de her ay faizi ile birlikte bu uzun vadeli borcu ödersin [tabii vâde sonuna kadar evin fiyatının üç misli gibi bir miktarı ödemiş olacaksın (hesabı kolaydır, borcu alıyorsan sen de hesapla]. Peki bir iki ay ödemeni yapamazsan ne olur? Ne olacak, içindeki eşyalarınla birlikte evine el koyar, seni mor-gıç üstüne kapının önüne oturturlar. İşte Azmanistan'da, durumu, varlığı iyi gibi görünürken, maddî ihtirasa kapılıp ayağını yorganına göre uzatmadığı için, kısa sürede pis parklarda, fare ve katil yuvası karanlık sokak aralarında yatar hâle düşen pek çok evsiz barksız vardır. Bu insanlık anlayışından yoksun, kısa vâdeli kârdan başka bir şeyi kaale almayan büyük şirket ve devlet düzeninde insanın, çoluk çocuğun gözünün yaşına bakmazlar.
Sayfa 30 - Azmanistan:ABDKitabı okudu
Türk Halkını bir kez daha sukut-u hayale uğratmasınlar. Bilim/Akıl+Gönül kanatlarını kullanarak Türk Ulusu'nun, sonra Türk Dünyası ve İslâm Dünyası'nın, sonra da insanlığın yücelmesine vesile olsunlar. İnşallah. i 7 Kasım 2002;Koca Mustafa Paşa Mah., İstanbul.(AKP'yi ilk kez hükümete getiren seçimden az önce)
Reklam
Önce o fecaat: Beş yıl önce biten kısa vadeli üçlü bir hükümet getirilmişti ya (sağlı, sollu, ortalı), işte o zaman sessiz sedâsız üç yasa geçivermişti. Bunlarda "yabancı devletler de toprak alabilir", meâlen, "Birkaç yabancı gelip yatırım yapacağız, şu (binlerce dönüm) araziyi isteriz' deyince, o arazilerin tapusu ücretsiz kendilerine iki hafta içinde teslim edilecektir" gibi bir ülkenin sonu, vatan topraklarının harpsız zarpsız yabancılara teslim edilmesi anlamına gelen maddeler vardı. Hâlen bu garip "yasa"lara istinaden Türkiye'nin dört bir yanının yağmalanması devam ediyor. O zaman düşünmüştüm ki, birkaç yıl içinde yağma fark edildikçe millette bir tepki uyanır. Fakat heyhat yanılmışım. Olan oldu, bir tepki görülmedi. Yeni taban, "Hoşgörü" dedi; feleğini şaşırmış. Tarzanlaşma aşkıyla yanıp tutuşan, aydın geçinen takımlar da "Dünya küreselleşti" dediler, o da konuyu açarsan. Bir de tabii hayret, Türkiye'den başka böyle küreselleşen de yok. Batı'da iki bin yıldır da "hoşgörü"nün "h"si yok. Dünyanın e görüp göreceği hoşgörü (müsamaha) bir tek, Osmanlı Devleti kdâhil Türk devletlerinde olmuştur. Ama tabii "hoşgörü",
Vatan topraklarını teslim etmek mânâsına, Atatürk'ün sonuna kadar tarih boyu, hiçbir Türk devletinde gelmemişti. İşte fecaatlerin en korkuncu.
fabrikalarımızın, madenlerimizin,... yabancılara verilmemesi, Batı'ya yamanmamamız, dış güçler arasında denge siyaseti güdülmesi gereği, dışarıda kalmış Türklerle (ve dış Türklerle) ilgilenilmesi, gibi) fütursuzca çiğnenmişti. Seçimden bir önceki üçlü (sağımsı, solumsu, ortamsı) hükümet zamanında ise Türkiye'ye en korkunç darbe gizlice vurulmuş, ve Türk ilk ke topraklarının, yani vatanın tapularının yabancılara gönüllü Kanal' teslim edilmesine yol açacak yasalar çıkarılmıştı. "Yarın ki yorduk (2002'deki) seçimle, dinî baskılardan sıkılmış halkın mille oylarıyla AKP çoğunlukla getirilecek, hükümeti kuracaklar, süreler T.C.'nin yıkılması, tasfiyesi için kalan son imzaları da onlar irkiye' atmak zorunda olacaklar." İşte 2002 seçiminin bir gece de ay öncesi Ulusal Kanal TV'sinde böyle demiş, dışarıda üretilen arin ne taktiklerin Menderes devrine de benzediğini söylemiştim. i bir ik Sonra da Aydınlık'ta o konudaki yazım yayınlandı. 0 yazıyı, bugün için geçerliliği artarak devam ettiği Mararası için tekrarlıyor, aşağıya alıyorum:
Zaten yavaş yavaş (1953'ten beri) Atatürkçülüğün de sahtesi mebzul olmuş. o geniş ve derin kavram, "Atatürkçülük = lâyiklik = Müslümanlık düşmanlığı" gibi ikisi de müthiş bir yalan olan sahte formüle dönüştürülmüştü. 50 yıldır Atatürk'ün en önemli ilkeleri (eğitimin, dolayısıyla eğitim dilinin milli, (yani Türkçe(!) tabii), olması
Reklam
"Vatan" kavramları, milli hisleri kalmadı. 50 yıllık böyle bir süreçten sonra, "küreselleşme" yalanlarının, "özelleştirme" edebiyatının kurbanı oldular; en derini ve tehlikelisi yabancı dille eğitim marifetiyle kimliklerini unuttukları gibi, düşünme, sorgulama yeteneklerinden arındırıldılar. Yüzüne maske takmış sırıtan dış düşmanlarının, ülkelerinde kilit mevkilere yerleştirilen iç düşmanlarının sinsi yıkımlarına karşı kendilerini koruyacak bağışıklıkları, muafiyetleri yitti. Sonunda vatanlarının topraklarını, tapularını düşmanlarına kendi elleriyle teslim edeceklerin ve edenlerin sayısı arttı da arttı. Halklarının her kesimi bir gün baktı ki ne hayati kamu kuruluşları, ne tarım ve hayvancılıkları, ne de toprakları kalmış. Yüksek faizli, tefeci dış borçlarıyla ithal edilen ıvır zıvır, çıtır pıtır malları rehavet içine tüketirken uyuya kalmış gâfil halklar mızıka sesleriyle yarı uyandıklarında baktılar ki sepet havası çalıyor, davullarla, ve tabii hoparlörlerle "Tapular bizim, herkes hemen evini barkını, yerini yurdunu terk etsin. Biz, tapularınızın yeni sahipleri geliyoruz. Yeni mülklerimizde oturacağız" diye duyuru yapılıyor, emirler yağıyor. Halktan bazı, kendilerini cin zan eden, süper ahmaklar "Oh oh, turist geliyor" deyu sevinecek gibi oldular. Bu sefer de irkilen bazıları onları dövmeye kalkınca, yabancı polis önüne gelene saldırmaya başladı. Bir patırtıdır, bir hengâmedir gidiyor; davullu zurnalı. Tabii bu daha işin başı, sonradan daha neler olmadı ki, tehcirler, tehcir kampları, ve beteri şeyler, söylemeye dilim varmıyor. "Uyusun da büyüsün, ninni."
Asfaltın her kara zerresi "İnsanın canı çıksın, küresel kıraliyetçilerin taşyağına dayalı hâkimiyeti yaşasın" diye haykırıyor.
Sayfa 26 - bilim+gönülKitabı okudu
Zaten yavaş yavaş (1953'ten beri) Atatürkçülüğün da sahtesi mebzul olmuş, o geniş ve derin kavram, "Atatürkçülük=layiklik=Müslümanlık düşmanlığı" gibi ikisi de müthiş bir yalan olan sahte formüle dönüştürülmüştü.
Sayfa 16 - bilim+gönülKitabı okudu
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.