İnsan oğlu rûhu görmez , maddeyi görür . Madde ise , ister zevkten zevke veyâhut elemden eleme düş sün , bir emir kulu olmaktan öteye geçemez . Gerçi göz yaşı döken de , tebessüm eden de bedenin uzuvlarıdır . Fakat aslında gülmek de , ağlamak da ruhdandır ; onun isteği veya isteksizliğiyledir . Görünürde sağa sola yatıp kalkan , eğilen doğrulan ağaç ise de , onu tahrik edip ileri geri sallayanın rüzgâr olması gibi ...
Görünmeyen ruh , ister hayvânî , ister ilâhî mânåda olsun , coşmak , galeyan etmek ihtiyâcındadır .
Müsbet menfi bütün tehassüslerinde de bedeni vâsıta olarak kullanır . Ancak hayvânî hislerin icbârı altına düştüğü zaman , bayağılaşır , süflîleşir , kırar koparır , yıkıcı dökücü olur .
Mânevî duyguların tesir ve tahrîki altına girdi ği zamanlarda ise , yükseltici ve öğretici kesilerek beşeriyeti arıtır , temizler , ona nizam ve muvâzene getirir .
Şu halde , günü birlik , ucuz ve yıkıcı zevklere daha kolay ve daha çabuk meyleden insan oğluna , elde edilmesi , ferâgat gibi , adâlet gibi , sadâkat ve muhabbet gibi ağır bedel isteyen mânevî hazların kapısı ni her zaman açık tutmak gerekmektedir .