Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

"Toplu Yazılar 1"

Açık Pencere

Melih Cevdet Anday

Açık Pencere Gönderileri

Açık Pencere kitaplarını, Açık Pencere sözleri ve alıntılarını, Açık Pencere yazarlarını, Açık Pencere yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yıllar yılı ortalığı "Kişi kendini aramalı, bize kendi öz sözünü söylemeli," diyenlerin görüşü tuttu. Sanki her kişinin içinde, kimselerinkine benzemeyen bir özellik, ta doğuştan beri gizliymiş de iş onu arayıp bulmaya kalmış gibi, bütün yazarlarda bir başkasına benzememek korkusu alıp yürüdü. Sanatkârda kişiliğin toplumca anlamı, düşüncenin hayatla alışverişi bir yana bırakıldı. Bu durumda, arayan, kendini yitirecekti. Ortada kala kala bir "Ben varım," kalacaktı.
Toplum halinde yaşamanın temel görünüşlerinden biri de başkalarının uğradığı haksızlığa karşı, o haksızlık kendi başımıza gelmiş gibi, uyanık, duygulu, titiz bulunmaktır. Bizim toplumumuz, öteki geri Doğu toplumları gibi, bu uyanıklıktan, bu bilinçten uzun zaman uzak yaşadı. Ona uzun zaman "her koyun kendi bacağından asılır" geleneği egemen oldu. Demek kelimenin gerçek kavramıyla o bir toplum değil, sadece bir topluluktu. Topluluklar ise, tıpkı koyunların başındaki çoban gibi, sürücü, yönetici bir erkin kumandası altında ortak çıkarlarından habersiz, yaşama tarzlarını yükseltici amaçlardan yoksun insanların kalabalığıdır. Bu çeşit insanları, kişilik değerleri ne olursa olsun, haysiyetli, şerefli insanlar saymak zordur. Çünkü köşesine çekilmiş , toplumun ortak sorunlarından uzak, gözünün önünde geçen zulüm, haksızlık olaylarına kayıtsız bir kimsede insanlık değerleri aramak boşunadır. Bu değerler tek başına adam için düşünülemez.
Reklam
Namık Kemal'in yanıldığı, çağının milli devletler kurma yolundaki gidişini, imparatorlukların yıkılış seyrini göremediği veya görmek istemediği bugün anlaşılmıştır.
Bizim tarihimiz, bütün ileri atılışların irticanın kurşunuyla durdurulduğunu, öldürüldüğünü gösteren nice örneklerle doludur. Bunların Cumhuriyet'ten öncekileri için sol parmağı düşünmek tarihe de, olaylara da uymaz. Cumhuriyet'ten sonrakilerin ise sol parmağıyla kışkırtıldığına tanıklık edecek bir belge bugüne kadar bulunmamıştır.
Tanrıya inananlar arasında iyiden kötüye doğru bir sıralama yapmak ise gene bu bakımdan şaşırtmaca, aldatmaca değilse en azından bir yanılmadır. Çünkü yukarıda da söylediğimiz gibi, mesele bu toplumu din inanışları üzerine oturtup oturtmamak meselesidir. Devrim, amacına varmak için yalnız gözlerini kan bürümüş softayla değil, dinci dünya görüşüyle de savaşmak zorundadır.
Vicdan hürriyeti ile düşünce hürriyetini birbirine karıştırmamak gerektir. Bir yerde kimsenin din inanışına mesela bizde namaz kılmasına, oruç tutmasına karışılmıyorsa orada vicdan hürriyeti var sayılır. Ancak bu inanışları yaymak düşünce hürriyetidir ki onu da keyfimiz istediği gibi, işimize gelmeyen yerde kayıtlayamayız her düşünceye, hatta padişahlık isteyenlerin düşüncesine de açık bırakmak zorundayız. Bu sonuncuya hürriyet tanımaktan niçin korkuyorsak dincilerin güçlenmesinden de en az o kadar korkalım. Zaten devrim demek geriliklere hürriyet tanımamak demektir.
Reklam
Bir şiirde, bir hikayede, bir romanda, bir piyeste, memleketimize ait acı bir gerçek gördüler mi köpürüyorlar, sanatkarı bozgunculukla, yurdunu sevmemekle suçluyorlar. Bir düşünelim: Türkiye'nin, bilmem kaç ölçümünde kabartma bir haritasını yapmak isteyen bir uzmana, "Aman, bataklıkları, çölleri gösterme!" denilebilir mi? Her işin başı, bu memleketi, acı tatlı, bütün gerçekleriyle, hayale kapılmadan, olduğu gibi tanımaktır. Kimsenin yurt sevgisinden şüphe etmeye hakkımız yok.
Bir sanatkâr için geçmişin tecrübesinden faydalanmak, hele şiir bahsinde çok önemlidir. Bir söyleme sanatı olan şiirde geçmişin ehemmiyeti büyük. Mesela bugünkü şairlerimiz, Divan şairlerinin deyişlerinden faydalanmalıdırlar. (Suut Kemal Yetkin, Divan şiirini şu sözlerle anlatıyor: "Kelimelerden kurulmuş uydurma âlem içinde ömrünü sürükleyen bu şiirin duygulara hitabeden hiçbir tarafı yoktur").
35 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.