Açık Pencere sözleri ve alıntılarını, Açık Pencere kitap alıntılarını, Açık Pencere en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Maksim Gorki, "Edebiyatta başlıca iki akım vardır: romantizm, realizm," dedikten sonra şunları ekliyor. "Romantizmin türlü tanımlamaları vardır. Ama hiçbiri kesin değildir. Romantizmde, ilkin birbirinden açıkça ayrı iki eğilim vardır: Gerçeği olduğundan güzel göstererek insanı onunla uzlaştırmak, bir bakıma gerçekten uzaklaştırmak isteyen bir romantizm... Bir de insanın yaşama gücünü besleyen, gerçeğe, gerçeğin boyunduruklarına karşı onu devrimci kılmaya çalışan romantizm".
Orhan Veli birdenbire öldü. Yavaş yavaş ölünmez tabii, sonunda bütün ölümler bir an işidir; ama Orhan ölünceye kadar ölüm bizim için bir hikâyeydi. İşin gerçeğini onunla anladık. Şaşırtıcı bir şeydi bu.
Bir sanatkârın belli amaçları, yayılmasını istediği belli düşünceleri olması, yaşayışın şu yönde gelişmesini dilemesi neden sanatını küçük görmek sayılsın? Biz onun düşüncelerini eseri ile ölçmek durumunda olduğumuz için, bakarız, bu eser başarılı ise söyleyecek sözümüz kalmaz, yok kötü bir eserse bunun da suçunu o amaçlar, o düşüncelere yüklemek yanlıştır. Sonra sanatımızı her şeyin üstünde tutmak ille de gerek mi? Bir örnek üzerinde düşünelim: Geçenlerde bir Amerikalı bilgin, yeni kobalt bombasının patlamasıyla bütün insan neslinin yeryüzünden kalkabileceğini söyledi. Şimdi bir şair çıksa da bu korkunç bombanın yasak edilmesi için bir şiir yazmaya kalksa ondan bu düşüncesini benimsetmek, sevdirmek, gerçekleştirmek için sanatının bütün ustalıklarını kullanması beklenir ama o ustalıkları" Kobalt bombasını patlatmayın" düşüncesinden daha çok saymasını, sevmesini istemek gülünç olmaz mı? Çünkü sanat insanlar içindir, insanlar yeryüzünden kalktıktan sonra şiirin, sanatın güzelliği diye bir şey kalmaz. Denecek ki sanatın bütün konuları, bu örnekte olduğu gibi, bir ölüm kalım düşüncesi durumunda değildir. İster böyle olsun, ister başka türlü bir sanatkârın amaçları, doğrusunu isterseniz gerçekte ermesine hiç de engel olmaz, onun, sanatına gereken önemi bir sanatkârın sanatını sayması, onun bir işe yaradığına inanmasına, sanatının büyüsü ile tutunan, yayılan iyi, soylu amaçları olmasına bağlıdır.
Gerçekte bilimciler de sanatçılar da hem araçlarıyla hem de olaylarla oynuyorlar. Bu oyunu seviyorlar. Yeni bir kuramın bilimciye verdiği tat, yeni bir şiirin ozana verdiği tat gibi olmalı. Boyuna araştırmak, daha ilerisini bilinmeyeni yakalamaya çalışmak... İşte sanatçıyı da bilimciyi de iten güç budur.
Konuları, birtakım sanat ölçüleriyle sınırlamak, daha ele alınmadan aralarında kimine sevgi, kimine sevgisizlik göstermek bizim edebiyatımızı uzun yıl darlığa düşürmüştür. Konu özle, özün gerektirdiği biçimle değerlendirilebilir. Bizde çoğu konu, tıpkı birtakım kişiler gibi klişeleşmiştir. Klişe konulardan, klişe kişilerden yalancı bir edebiyat çıkar. Halkın yazarı olmak isteyen bir kişinin halkı gerçek çevresi içinde durmadan, yılmadan incelemesi, onu çeşitli yanlarıyla görüp göstermek için çabalaması gerektir.
Arada bir adamcağızın yüzüne bakıyorum. Bütün ciddiyetiyle okuyor. Ama gülmemek için dudağını ısırıyor, gibi geldi bana. Okuması uzunca sürdü. Sonunda kapadı dergiyi. Bana uzattı,
"Tebrik ederim," dedi. "Tabii başlangıçta biraz acemilik olur. Zamanla ilerletirsiniz. Vezni, kafiyeyi filan öğrenirsiniz...
Bir şiirde, bir hikayede, bir romanda, bir piyeste, memleketimize ait acı bir gerçek gördüler mi köpürüyorlar, sanatkarı bozgunculukla, yurdunu sevmemekle suçluyorlar.
Bir düşünelim: Türkiye'nin, bilmem kaç ölçümünde kabartma bir haritasını yapmak isteyen bir uzmana, "Aman, bataklıkları, çölleri gösterme!" denilebilir mi?
Her işin başı, bu memleketi, acı tatlı, bütün gerçekleriyle, hayale kapılmadan, olduğu gibi tanımaktır. Kimsenin yurt sevgisinden şüphe etmeye hakkımız yok.
Namık Kemal'in yanıldığı, çağının milli devletler kurma yolundaki gidişini, imparatorlukların yıkılış seyrini göremediği veya görmek istemediği bugün anlaşılmıştır.