Aşk evlilikleri ise daha çok okul dönemlerinde birbirlerini seven kişiler arasında yapılmaktadır. Her zaman vurguladığımız bir şey var; insan yirmi iki yaşına kadar aklının değil duygularının yönetiminde karar verir. Bu nedenle erken yaşta yapılan aşk evliliklerinde gençler çoğu zaman birbirlerini objektif olarak tanıyamamakta, o dönemde aşk ve sevgililik ön planda olduğu için kusurlar görülmemektedir.
Aşkla ilgili bu sözler âşıkları kızdırabilir. Doğrusu aşk güzel bir şeydir, insanda havada uçma duygusu uyandırır ama maalesef uzun vadede sahte bir duygu şeklinde insanı yanıltır. Romantizm kişinin bütün arzularını belki bir süreliğine karşılar, âşık olan kişi kendini çok mutlu hisseder fakat bir müddet sonra okyanusun gerçek dalgaları ile karşılaşan taraflar arasındaki anlaşmazlıklar su yüzüne çıkar ve ayrılıklar başlar. Böyle örneklere çok rastladığımız için âşıkların ileride acı çekmemelerini sağlamak maksadıyla kendilerine gerçekçi olmalarını tavsiye ediyoruz. Böyle durumlarda karşı tarafı da tanıyan güvenilir birinin görüşünü almak, onun görüşünü kendi düşünceleri ile birleştirip öyle karar vermek daha doğru olacaktır.
Çocuğun kendine güvenini azaltan bir etken de mükemmeliyetçi anne babaların eleştirinin dozunu kaçırmasıdır. Sürekli eleştirilen çocuk kendisini aptal, yetersiz, beceriksiz hisseder.
Eşini kaybeden bir anne bu durumu çocuğuna nasıl açıkladığını şu şekilde aktarmıştı: "Eşimi kaybedince bir süre bunu oğluma nasıl anlatacağımı bilemedim. Sonra bir çıkış yolu buldum ve 'Oğlum bak, baban uzun bir yolculuğa çıktı. O dönmeyecek ama biz ileride onunla buluşacağız' dedim. Ondan sonra çocuk, 'Babam nerede?' diye sormadı ve rahatladı."
Psikolojide gizli karşılıklılık ilkesi vardır: İnsan karşısındakine ne verirse, aynı şey kendisine de döner. Saygı gösteren saygı görür, karşısındakini dinleyen dinlenir.
Çocuk hata yaptığı zaman bağırmak, çağırmak, ses tonunu yükseltmek çare değildir; kararlı ve tutarlı bir üslupla ona doğru davranma zorunluluğunu hissettirmek gerekir.