“Hey, endişelenme,” dedi çocuk. “Zaten yarın bu konuşmayı hatırlamayacaksın.”
“Ama sen hatırlayacaksın.”
“Evet.” Çocuğun gözleri hınzır hınzır parladı. “Ve bir gün, hiç beklemediğin bir anda sana hatırlatacağım. Gülüşümü ne kadar sevdiğini yani…”
“Biraz yardım eder misiniz?” diye, kime seslendiğini bile bilmeden seslendi.
“Hiç sormayacaksın sandım.”
Bu kez sesi duyduğundan emin olan Alex, hızla arkasını döndü. Ama yine kimse yoktu.
“Neredesin?” dedi.
“Buradayım.”
Yardımı dokunmuş muydu? Hayır.
“Kimsin?”
“Kimsem oyum.”
Yine, en ufak bir yardımı dokunmadı.
“Nesin?” diye, belki bir faydası dokunur umuduyla sorusunu değiştirdi.
“Ben, her şeyim. Duyduğun her şey. Gördüğün her şey. Dokunduğun, tattığın, kokladığın her şey. Ben, senin her yerindeyim, Alexandra Jennings.”
Alex, tereddüt etti. “Sen Kütüphane misin?”
Ses güldü. Çok garip ama sıcacık bir sesti. “Sen, beni böyle tanıyorsun, evet.”