Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ama Fareler Uyurlar Gece

Wolfgang Borchert

Ama Fareler Uyurlar Gece Gönderileri

Ama Fareler Uyurlar Gece kitaplarını, Ama Fareler Uyurlar Gece sözleri ve alıntılarını, Ama Fareler Uyurlar Gece yazarlarını, Ama Fareler Uyurlar Gece yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rüzgâr, gece rüzgârı, inilti dolu. Dümdüz edilmiş kentten, yerle bir edilmiş kentten, ölü kentten esip gelen rüzgâr. Yerle bir edilmiş, toprak altında uyuyan on binlerce insanın nefesi, gece nefesi.
Her yalanda yeniden beklemeye başlıyoruz doğruyu. Biz geceleri her yeni yemine inanıyoruz, biz gece uykularına hasret insanlar.
Reklam
Ve sevgi, kan rengindeki sevgi gecelerde bekliyor bizi. Bazen insana acı veriyor. Ve söyledikleri yalan, hep yalan söyledikleri. Ama biz bütün varımız yoğumuzla yine de seviyoruz.
Ve ayrılık kapı tokmaklarında tünüyor üşüyerek ve saatlerin içinde sırıtarak tik tak edip duruyor.. Oysa bizler sanki önümüzde yaşayacağımız sonsuz zaman varmış gibi gülümsüyoruz, oysa veda, oysa vedalar içimizde çoktan hazır bekliyor. Tüm ölümleri içimizde taşıyoruz. Omuriliğimizde. Akciğerlerimizde. Kalbimizde. Karaciğerimizde. Kanımızda. Her gittiğimiz yere taşıyıp götürüyoruz ölümümüzü ve bir okşayış sağanağında hem kendimizi, hem ölümü aklımızdan çıkarıyoruz ya da bir elin öylesine ince, bir cildin öylesine saydam oluşundan yapıyoruz bunu. Ve ölüm, ve ölüm, ve ölüm iniltilerimize ve kekelemelerimize gülüp duruyor.”
Ve bu kentte bizler, yersiz yurtsuz, ağaçsız, kuşsuz, balıksız: yalnız, yitik, defteri dürülmüş.
Ve bizler bu kentteyiz, bu kentte, yalnızlık ormanlarının bu en yalnızının göbeğinde, bu insanı altında ezip suyunu çıkaran taştan dağın en altında, hiçbir sesin bize seslenemediği, hiçbir kulağın bizi işitmediği, hiçbir gözün bizi görmediği bu kentte, yüz olmaktan çıkmış yüzlerin önümüzden geçip gittiği bu kentte, isimsiz, sayısız, rasgele. Paylaşmalardan uzak, kalpsiz. Dur durak bilmeden, bir başlangıçtan, sığınacak bir limandan yoksun
Reklam
Bilmiyor musun? Ne kadar korkunçtur dünyada büyüyen hay- kırış, senin içinde baş kaldırmaya başlayan haykırış. Gecenin sükûnetinde haykır, sevginin sükûnetinde haykır, suskun yalnızlıkta haykır.
Dışarıda uzanmış yatıyor kent. Yollarda lambalar gözlerini açmış nöbet tutuyor. Bir şey olmasın diye
Hücremde canlı, yaşayan bir şey bulunsun istiyordum, içimdeki özlem zamanla öylesine büyüyüp güçlendi ki, avludaki çiçek, o çekingen, küçük karahindiba çok geçmeden gözümde bir insan, gizli bir sevgili aşamasına yükseldi: artık yukarıda, ölü dört duvar arasındaki hücremde onsuz yaşayamaz duruma gelmiştim.
Ama korku bir canavardan farksızdır ve onunla baş başa kalmaya görelim, gece bir hayalet kadar korkunç olabilir.
Reklam
Seni esrikleştirmiyor mu gece? Sarhoş etmiyor mu? Çıkar göğsünden yüreğini, çıkar at gecenin tatlı ve şehvet do­lu koynuna. Gecenin soluğu bir kızın kirpiklerinin birbirine doku­nuşundan daha yumuşaktır ve akıl ermez bir büyünün gücüyle çi­çek çiçek açar yüreğin.
Yağmuru hissetmek!!!
Erişkin olmanın kibirli onurunu, havı dökül­müş, güvelerin yediği bir yün ceket gibi soyunalım üzerlerimiz­den ve yerde bir yığın yapıp hepsini ateşe verelim; ve o göksel yağmuru, o denizin ve güneşin oğlunu koyuverelim buklelerimiz­den dökülsün aşağı, gömleklerimizden içeri akıp gitsin. Sakın bi­ri çıkıp da demesin bana, bir nezleye değmezdi!
“Niye mi? Niye mi yaşıyorum? Belki inattan? Sırf inattan bel­ki. İnat olsun diye gülüyor, yemek yiyor, yatıp uyuyor, sonra yine uyanıyorum. Yalnızca inattan. İnat olsun diye çocuklar yapıp sa­lıyorum bu dünyaya, bu dünyaya! Kızların kalplerine ve kalçala­rına sevgim, yalan; onların gerçeği, korkunç, dehşet verici gerçe­ği hissetmesini sağlıyorum. Bu tüyler ürpertici, kansız, sarkık memeli, düz kalçalı, tükenmiş fahişeyi. Bir gemi inşa etmek, bir küreğe gereksinim duymak, bir kitap hazırlamak, bir lokomotif kazanını ateşlemek, şnaps damıtmak. İnattan hep! İnattan! Evet: yaşam! Ama inattan! Senin olsun di­yeceğim, gidip kendimi asacağım ha? Ben? Yarın bakarsın olur beklenen şey, yarın erkenden gerçekleşir, çıkıp gelebilir her an!”
Sonuna kadar kaşıklamak, sonuna kadar kafama dikmek, so­nuna kadar yalayıp yutmak, sonuna kadar keyfini sürmek, sonu­na kadar sıkıp suyunu çıkarmak istiyorum bu şahane, bu sıcak, bu anlamsız, bu çılgınca, bu akıl ermez yaşamın!
Ama kimse çıkıp bir cevap vermiyor bize!!!
Tanrı’sız yaşıyoruz, bir dam altından, vaatlerden, kesinlikler­den yoksun, birtakım güçlerin eline bırakılmış, birtakım güçlere peşkeş çekilmiş, yitik. Siste dikilmiş duruyor, izleyecek bir yol bulamıyoruz, burunların, kulakların ve gözlerin ırmağında bir yüzden yoksun. Bir yankıdan yoksun dikiliyoruz gecede, rüzgâr­ da dikiliyoruz bir direkten, bir kalastan yoksun, bizim diyebilece­ğimiz bir pencereye, bir kapıya hasret. Karanlıkta dikiliyoruz ay­sız, yıldızsız, ince hastalığa yakalanmış, sefil, fenerlerle aldatıl­mış. Bir cevaptan yoksun yaşıyoruz. Bir evetten yoksun. Bir yurt­tan, bir elden yoksun, kalpsizlikler ortasında, kasvetli karanlık­larla çevremiz sarılmış. Karanlığın eline terk edilmiş. Ve sisin eli­ne, acımasız gündüzün, kapısız ve penceresiz karanlığın, içimizdekinin ve çevremizdekinin eline terk edilmiş. Kaçıp kurtulama­yacak biçimde, bir çıkış yolundan uzak. Oysa gülüyoruz. Yarına inanıyoruz oysa. Ama bunun nasıl bir yarın olduğunu bildiğimiz yok. Güveniyor, bel bağlıyoruz yarına. Oysa bize böyle bir yarın için söz veren olmadı. Sesleniyor, yalvarıyor, yarın yarın diye hay­kırıp duruyoruz. Ama kimse çıkıp bir cevap vermiyor bize.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.