Kitap iki bölümden oluşmakta.
Giriş bölümünde, efsane hakkında, (etimoloji, diğer halklarda söylemi vb) çalışmalarla başlayıp, efsanenin diğer türlerle benzer ve farklılıkları belirtiliyor.Son olarak efsane türleri küçük başlıklarla tasnif edilmiş güzel bir akademik çalışma diyebiliriz.
İkinci bölümde ise ülkemizdeki her şehir için efsaneye yer verilmiş.
Yapacağım olumsuz eleştiri ise burada editör ve düzeltmene olacak, ciddi derecede rahatsız eden,anlam kaymalarına sebep olan zaman kipi sorunsalı...
Yani eser size bir anda duyulan geçmiş zaman, mış-miş ile seslenirken bir anda aslında gördüğünü iddia ederek -dı - diler ile bitiriyor cümlesini. Arada geniş zamana da göz kırpmayı ihmal etmiyor tabii :)
Az da olsa yazım ve imla hataları da eklenince bir an olsun okumayı bırakmak isteyebilirsiniz. Ama bırakmayın. Kulakları çınlayasıca editöre rağmen, efsaneleri okurken kendinizi çocukluğunuzda soba başında, ninenizin sesini duyarken buluyorsunuz. Çünkü anlatılanlar aslında hep duyduğumuz, bizi biz yapan söylenceler...
Efsaneler, kelimenin temel anlamı olan "hurafe, gereksiz söylence"den çok daha öte benim için.Efsaneler toplumların kimlikleridir, folklorik ögelerin menşeidir.
Bunun en tatlı örneğini bugün öğrendiğim bilgi ile verebilirim; Bingöl'e özgü kartal oyunu aslında, bir ağanın en sevdiği kuzunun kartallar tarafından parçalanışını, bu trajediyi dilsiz çobanın işaret dili ile anlatmaya çalışması imiş. Bunu öğrenen biri oyunu izlerken salt izlemenin ötesinde bir duygu yaşamaz mı sizce de?