Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ma'arif-i Ledünniyye

Ariflerin Halleri

İmam-ı Rabbânî

Ariflerin Halleri Gönderileri

Ariflerin Halleri kitaplarını, Ariflerin Halleri sözleri ve alıntılarını, Ariflerin Halleri yazarlarını, Ariflerin Halleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
..bazı muhakkikler (hakikat ehli) şöyle demişlerdir: "Allah" ismi, gayb-ı hüviyyete (Allah'ın zâtına) delalet eden "h" harfi ile harf-i ta'rif olan elif ve lam'dan oluşur. Bu harf-i ta'rifin eklenmesinde sanki şöyle bir îmâ ve işaret vardır. Hû zamirinin kendi mârifeliği, onun işâret ettiği mânâ olan Allah'ın zâtını ifade etme konusunda yetersizdir. Tarife yardımcı olacak başka bir şey lazımdır ki o da elif ve lâmdır. Lâm harfinin şeddeli (çift) olması ise târifte mübâlaga içindir. Bu mübâlaga ile bile tarif yetersiz kalınca ve tarif edilecek şey tam olarak ifade edilemeyince, bütün bu harfleri ta'rif-i alemiye (özel isme ait târife) götürdüler ve böyle yorumladılar. Belki orada belirlenme ve bilinme oluşur diye düşündüler. Ama burada da zatın bilinmesine bağlı olan belirlenme meydana gelmedi. Sonunda bu "Allah" isminin diğer isimlerden farklı olduğu anlaşıldı. Mahlukât için kendisine, Onu tanıma konusunda aciz kalmaktan başka yol bırakmayan Allah'ı tesbih ve tenzih ederim.
110 syf.
10/10 puan verdi
Yine çok titiz bir çalışma ile kitabı bize kazandıran Necdet hocaya ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu kitaplar çok nadir şekilde bulunduğu için tenkitli nüshaları açıklamaları ile hazırlamak çok büyük bir emek... Kitaba gelecek olursak da İmam Rabbani (k.s) nin ilk yazdığı eserlerden. Hem kendi seyri suluk deneyimini hem de kendinden önceki mübareklerin yaşadığı halleri detaylı bir şekilde anlatmış mübarek. Bazen kafada iyice canlansın diye somut örneklerle açıklamış ama tabi herkes kendi idrakine göre ve ilmi ölçüsünde anlayabilir bazı halleri. Yani ben bazı kısımları tabi ki de anlamadım :D Bazı terimler için İslam ansiklopedisine bakıp anca birşeyler anlayabildim. Öyle yani, zor.. Tavsiye eder miyim ? Kesinlikle evet ama yüksek tasavvufa ilgi duyan okusun yoksa hiç ilmihal okumamış, akaid bilmeyen, tasavvuftan haberi bile olmayan kişi uzak dursun :) Son olarak, Allah İmam Rabbani hazretlerinin makamını âli eylesin bizleri şefaatlerine nail eylesin. Aminnn, El-Fatiha
Ariflerin Halleri
Ariflerin Halleriİmam-ı Rabbânî · Sufi Kitap · 200633 okunma
Reklam
Azabın ebedî olmayacağı konusunda görüş bildiren Fusûs sahibi (Muhyiddîn İbnü’l-Arabi) bile insanların tenkidine uğramış iken, ebedî olarak Cennet'te kalma ve nimete nail olmayı inkâr edenin durumu nasıl olur?
Olmasaydın kainatın zerresi olmazdı...
*** O olmasaydı, Cenâb-ı Hak mahlûkâtı yaratmazdı ve Rabliğini izhâr etmezdi. Âdem (a.s) su ile toprak arasında iken (ruh verilip yaratılmamışken) Hz. Muhammed peygamber idi. Şiir: Bir kimse isyan ile mahpus kalmaz, Böyle bir efendiyi önder edinmişse.
Reklam
Elhamdülillah
Hz. Peygamber buyurmuştur ki: “Biz kıyamet günü (zaman olarak) sonda gelen ama öne geçenleriz. Bu sözü övünmek için söylemiyorum. Ben Allah'ın habîbiyim, peygamberlerin önderiyim, övünmek için söylemiyorum. Peygamberlerin sonuncusuyum (özüyüm), övünmem. Ben Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib'im. Allah Teâlâ mahlûkâtı yarattı ve beni onların en hayırlısı eyledi, insanları iki grup yaptı, beni bu iki grup içinde daha hayırlı olandan eyledi. Sonra o grupları kabilelere ayırdı, beni en hayırlı kabileden eyledi. Sonra onları evlere ayırdı, beni en hayırlı eve mensup eyledi. Ben ev ve nefs (kişi) olarak onların en hayırlısıyım. İnsanlar dirildiği zaman kabrinden çıkacak ilk kişi benim. Toplanıp giderken onların önderiyim. Onlar sustukları vakit ben onların sözcüsüyüm. Tutuldukları zaman ben onların şefâatçisiyim. Ümitsizliğe düştükleri zaman ben onların müjdecisiyim. İkram ve anahtarlar o gün benim elimdedir. Livâü'l-hamd o gün benim elimdedir. Ben Rabbime göre Ademoğullarının en mükerremiyim. Etrafımda sanki genç kızlar gibi bin hizmetçi dolaşır. Kıyamet günü peygamberlerin imâmı, sözcüsü ve onlar arasında bir şefaatçi olurum. Övünmüyorum”.
Açıktır ki, peygambere tâbi olmak suretiyle elde edilen kemâl ve üstünlük, bütün kemâlâttan üstün olacaktır. Bu azizler buyurmuşlardır ki: Bizim nisbetimiz (hâlimiz ve yolumuz) bütün nisbetlerin üzerindedir. “Bu Allah'ın lûtfûdur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir” (el-Hadîd, 57/21). O hâlde Hakk'ı arayanların bu tarikatı tercih etmesi daha iyi ve daha münâsiptir. Çünkü yol çok yakındır, matlûb (Hak Teâlâ) ise çok yücelerde. Başarı ihsan eden Allah Teâlâ'dır.
Silsile-i aliyye-i Nakşbendiyye bir çok yönden diğer silsilelerden (diğer tarikatlardan) üstündür. Bu tarikatın diğerlerinden üstünlüğü aşikârdır. (1) Diğer tarîkatlerin aksine bu tarîkat peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hz. Ebû Bekr Sıddîk'a ulaşmaktadır. (2) Diğer tarîkatlerin aksine bu tarîkatte son mertebe ilk mertebeye dâhil edilmiştir. (3) Bu tarîkatin büyüklerine göre muteber olan şuhûd (Allah'ı müşahede) şuhûd-i dâimidir (sürekli görme ve düşünmedir). Bu hâli “yâd dâşt” diye ifâde etmişlerdir. Sürekli olmayan şuhûd ise onlara göre muteber değildir. Diğer tarîkatlerde ise böyle değildir. (4) Bu tarîkatte mertebeleri aşmak, şerîat sahibine (a.s) tam olarak tâbi olmadan mümkün değildir. Diğer tarîkatlerde ise böyle değildir. Bir miktar tâbi olmak ile ve riyâzat ve mücâhedelerin (perhizlerin) yardımıyla merhaleleri kat ederler.
Aminn
Allâhım! Bizi o peygambere tabî olma yolunda sabit eyle ve onun zümresi içinde haşr eyle! Ona ve temiz ailesine selâmlar. Âmîn diyen kula Allah Teâlâ merhamet eylesin. Hidâyete tabî olanlara selâm.
Reklam
Bizim için lâzım olan şey, gönlü Allah Teâlâ dışındaki şeylere bağlı olmaktan kurtarmaktır. Bu kurtuluş ve selâmet de, Cenâb-ı Hak'tan başka şeylerin (gayr, mâsivâ) gönülde kalmamasıyla olur. Faraza sâlik bin sene ömür sürse, gönlüne gayr düşüncesi gelmez. Çünkü kalpte Allah'tan başka şeyleri unutma durumu hâsıl olmuştur. Mısra: “İş budur, bunun dışındakiler ise hiçtir”.
“Söz verme (ve onu tutma) bakımından kim Allah'tan daha doğru olabilir?” (en-Nisâ, 4/122).
Seyr u sülûk (manevî yolculuk) yer değil mâhiyet itibariyle ilimdeki hareketten ibarettir. O hâlde “seyr ilallâh” (Allah'a doğru yolculuk) ilmî hareketten (yani bilgideki artıştan) ibarettir. Sâlik (Allah Teâlâ hakkında) düşük seviyeli bilgiden yüksek bilgiye doğru gider. O bilgiden de daha üst bilgiye ulaşır. Sonunda yaratılmışlara âit tüm ilimleri aşarak ve o ilimlerin hepsi zail olarak ilâhî ilme kavuşur. Bu hâle, “fena” adı verilir.
Hidâyete erişen kişi, hidâyet vasıtasıyla hidâyet ediciye ulaşır. Dalâlette kalan ise dalâlet vâsıtası ile dalâlete sevk edene ulaşamaz.
..hidâyet, indiği yerin (kâfirin) kirliliği sebebiyle dalâletin (doğru yoldan çıkma ve sapkınlığın) mânâsını ortaya çıkarır. Gerçi o mânâ da Allah'ın yaratmasıyla oluşur. Meselâ iyi ve sağlam bir gıda hastaya verildiği zaman, hastanın tabiatındaki karışımların (ahlat) kötü ve bozuk olması sebebiyle o iyi gıda da hastanın yapısını bozan ve tabiatını ifsâd eden bir maddeye dönüşür. O hâlde Allah Teâlâ için el-Mudill (dalâlette bırakan) ismini kullanmak, insanlarda dalâleti yaratması sebebiyledir. O dalâlet, bu insanların zâtlarının gereğidir ve Allah'ın yaratması ile meydana gelmiştir. O hâlde onların el-Mudill ismi ile bir irtibatları yoktur, sâdece Allah onlarda dalâleti yaratmıştır.
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.