‘’Aiden’a gelince.’’ Durdu. Gözlerim yanmaya başlamıştı. ‘’Hiç onun kadar kırılmış birini görmemiştim. Ama kırılmakla kalmadı, kırdı da. Kahrolası Akit binasını ateşe verdi.’’
“Kimileri der ki, hayat sana limon verirse limonata yaparsın. Fakat hayat sana canına okumayı aklına koymuş, gözü dönmüş bir tanrı verirse savaşa hazırlanır, cennete gitmeyi umarsın.”
"Bakın beyler yanlış hatırlamıyorsam Tanrı Katili ben olacağım ki bu da beni feci belalı bir tip yapar. Perses'ten ders alınca da önümde kimse duramayacak."
"Desteğe ihtiyacın olmayacağı anlamına gelmez ki." Diye cevabı yapıştırdı Seth.
Gidip bir yerlerde kussaydı ya. Bağlantıdan sızan mide bulantısı yüzünden güçlükle yutkunuyordum.
"Ares'le tek başına karşılaşmayacaksın." Diye ekledi Aiden.
Keşke Aiden da Seth'le gidip o kusarken onun saçını falan tutsaydı.
"Ee neymiş peki?"
"Bize bir plan gerekiyor," diye yanıt verdi.
"Vay anasını." Seth de kollarını göğsünde kavuşturdu. "Daha önce hiç duyulmamış bir şey bu."
"Seth," diye tisladim ona pis pis bakarak.
"Sorun değil," diye yanıtladı Apollo. Seth'e çocuklarını sakla der gibi çok ürpertici bir şekilde gülümsedi. "Hiç beklemediğin bir anda seni kedi çişi kokulu pembe bir çiçeğe dönüştüreceğim."
Titreyerek nefesimi salıverdim. "Sırf benim için değil senin için de geliyor."
"Biliyorum." Seth duygusuzca gülünce ona baktım. "Ama bana senden başkasıyla şantaj yapamaz ki."
"Hem yarın bir de koca ordunun olacak. Bu işte yalnız değilsin. Asla da yalnız olmayacaksın."
Gözlerim dolmuştu ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım. "Galiba sen boş zamanlarında söylenecek doğru şeyler kitabını ezberliyorsun."
Hafifçe güldü sonra küçük bir öpücükle dudaklarıma dokundu. "Yok Alex seni seviyorum o kadar."