"Frankenstein'a benziyorum."
"Çok güzelsin."
"Saçı kuaförlük okulundan terk biri tarafından kesilmiş bir Frankenstein'a hem de."
Gözlerimiz yine buluştu. "Benim gözümde hiç şu ankinden güzel olmamıştın."
"Gözlerini bir doktora göstersen sen."
Hafifçe gülümsedi. "Sen de kafanı göster."
“İhtiyaç duyduğumda gücüm,beni sankinleştirecek biri gerektiğinde dostum,kanunlar önünde hep ondan aşağı olacağım bir dünyada dengim ve tanrılar biliyor ya,hayatımın aşkıydı.”
“Galiba sen boş zamanlarında söylenecek doğru şeyler kitabını ezberliyorsun.”
Hafifçe güldü, sonra küçük bir öpücükle dudaklarıma dokundu. “Yok Alex, seni seviyorum, o kadar.”
“Kimileri der ki, hayat sana limon verirse limonata yaparsın. Fakat hayat sana canına okumayı aklına koymuş, gözü dönmüş bir tanrı verirse savaşa hazırlanır, cennete gitmeyi umarsın.”
‘’Aiden’a gelince.’’ Durdu. Gözlerim yanmaya başlamıştı. ‘’Hiç onun kadar kırılmış birini görmemiştim. Ama kırılmakla kalmadı, kırdı da. Kahrolası Akit binasını ateşe verdi.’’
"Hem yarın bir de koca ordunun olacak. Bu işte yalnız değilsin. Asla da yalnız olmayacaksın."
Gözlerim dolmuştu ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım. "Galiba sen boş zamanlarında söylenecek doğru şeyler kitabını ezberliyorsun."
Hafifçe güldü sonra küçük bir öpücükle dudaklarıma dokundu. "Yok Alex seni seviyorum o kadar."
"Kimileri der ki hayat sana limon verirse limonata yaparsın. Fakat hayat sana canını okumayı aklına koymuş gözü dönmüş bir tanrı verirse savaşa hazırlanır cennete gitmeyi umarsın."