Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aylak Köpek

Sadık Hidayet

En Eski Aylak Köpek Sözleri ve Alıntıları

En Eski Aylak Köpek sözleri ve alıntılarını, en eski Aylak Köpek kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Kapı aralarından merakla bakıp pencereden kulak kabartan şu bozguncu, kinci ve ağzı bozuk kadınlar yok mu; insanı lekelemek için alesta bekliyorlar! Şu dünyadaki soysuz insanlar başkalarının mutluluğunu bozup avare etmekten zevk alıyorlar!
Sayfa 72
Elindeki el fenerinin ışığını pencerelere çevirdi: "Bakın, işlemeli pencereler, müstakil evler. İnsan toprak kokusunu hissediyor, biçilmiş yonca kokusunu, yaşam pisliğinin kokusunu alıyor; ağustosböceklerinin, küçük kuşların sesleri, rahatsız edici basit insanlar, bunların tümü kaybolmuş eski bir dünyayı hatırlatıyor ve insanı sonradan görmelerin laf kalabalığından uzaklaştırıyor."
Sayfa 78
Reklam
Gazete, otomobil, demiryolu bu yüzyılın belaları. Hele hele otomobil. Klaksonuyla, tozu toprağıyla, şoför muavininin haleti ruhiyesiyle en uzak köylere bile giriyor. Yeni yeni düşüncelerin, saçma sapan zevklerin, ahmakça taklitlerin girmediği yer yok."
Sayfa 78
"Zenginlerin, ensesi kalınların iki üç kuşak ötesine gidersen hepsi ya hırsız çıkar, ya haydut, ya saray soytarısı, ya sarraf."
Sayfa 80
"Atalarımızın aslını faslını iyice karıştıracak olursak sonunda gorille şempanzeye kadar gideriz."
Sayfa 80
"Ben hiçbir zaman başkalarının zevkine ortak olmadım. Ya katı bir duygu, ya mutsuzluk duygusu engel oldu bana. Yaşam derdi, yaşam güçlüğü. Bütün sorunların içinde en önemlisi insanlarla uğraşmak. Kokuşmuş toplumun şerri, yiyecek giyecek belası, bunların hepsi durmadan gerçek varlığımızın uyanmasına engel oluyorlar. Vaktiyle onların arasına karışmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. Baktım, soytarıya dönmüşüm. Adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. Her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. Diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu. Başkalarının yaşam tarzına ayak uyduramazdım. Kendi kendime derdim ki hep: Bir gün toplumdan kaçacağım; bir köyde, gözden ırak bir yerde kendi köşeme çekilip yaşayacağım. Ama inziva hayatını şöhret için istemiyordum. Kendimi birinin düşüncesine mahkum etmek, birinin taklitçisi olmak değildi istediğim. Nihayet zevkime göre bir oda yapmaya karar verdim. Sadece kendimin bulunacağı, düşüncelerimin dağılmayacağı bir yer."
Sayfa 80
Reklam
"Sadece bu odada, kendi içimde yaşayabiliyorum ve güçlerim heder olmuyor. Bu karanlık ve kızıl aydınlık benim için gerekli. Arkamda pencere bulunan bir odada oturamam. Düşüncelerim dağıldığı için aydınlıktan da hoşlanmıyorum. Güneşte her şey şımarıklaşıyor, sıradanlaşıyor. Korku ve karanlık güzelliğin kaynağıdır. Bir kedi gündüz aydınlığında sıradan bir varlıktır. Ama geceleyin karanlıkta gözleri ışıldar, tüyleri parlar, hareketleri gizemli bir hal alır. Gündüz keyifsiz olan ve üstüne örümcek ağı örülen bir çiçeğin etrafında geceleyin sırlar dalgalanmaya başlar; kendine özgü bir anlam kazanır. Aydınlık bütün canlıları uyanık ve dikkatli tutar. Karanlıkta ve loş ortamda her yaşam, sıradan her şey gizemli bir havaya bürünür, kaybolan tüm korkular uyanır. Karanlıkta insan uyur ama işitir. Şahsı uyanıktır ve gerçek hayat o zaman başlar."
Sayfa 82
Sizin aradığınız hal, ceninin ana rahmindeki halidir. Koşuşturmadan, mücadele etmeden, kimseye yağ çekmeden, sıcak, yumuşak ve kızıl bir duvarın içinde iki büklüm vaziyette durur. Yavaş yavaş annesinin kanını emer, tüm ihtiyaçları kendiliğinden karşılanır. Bu, her insanın yaratılışında var olan, kaybolmuş bir cennet nostaljisidir. Orada insan kendinde, kendi içinde yaşar. Belki bir anlamda ihtiyari ölüm değil midir?
Nedendir bilmem, bazıları daha ilk karşılaşmada, halk tabiriyle, can ciğer kuzu sarması olurlar. Birbirlerini hiçbir zaman unutmamak için bir kere tanışmaları yeter. Bunun bir de tersi var. Bazıları da birkaç defa tanıştırılmalarına, yollarının hayatta birçok kez kesişmesine rağmen daima kaçarlar birbirlerinden. Aralarında kaynaşma olmaz. Sokakta rastlaşsalar birbirlerini görmezden gelirler. Ne dostturlar, ne düşman. Şimdi bu özelliğe sempati ve antipatİ diyorlar. Kişilerdeki manyetik çekimin ve haleti ruhiyenin etkisidir diyorlar. Enkarnasyona inananlar daha da ileri giderek bu kişilerin önceki hayatlarında birbirlerine dost ya da düşman olduklarını, bu yüzden birbirlerine yaklaştıklarını ya da düşman kesildiklerini iddia ediyorlar. Ancak bu varsayımların hiçbiri bu bilmeceyi kolay kolay çözeceğe benzemiyor. Bu ani cazibenin ne ruhsal hasletlerle bir ilgisi var ne cismani meziyetlerle.
Hepimiz farkında olmadan kendimizden söz ederiz. Hatta yabancı olduğumuz konularda kendi duygularımızı, gözlemlerimizi başkasının ağzından söyleriz. İşin en zor yanı, kişinin her şeyi olduğu gibi söyleyebilmesidir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.