En Eski Bağışlanmanın Dört Yolu Sözleri ve Alıntıları
En Eski Bağışlanmanın Dört Yolu sözleri ve alıntılarını, en eski Bağışlanmanın Dört Yolu kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Başını düşüncelerinden kaldırarak bataklıklardaki akşamüstüne baktı: Bulutsuz,puslu mavi bir gökyüzü,ileride kavis çizen su kanallarının birinden yansıyordu. Güneş ışınları,sazlıkların boz düzlükleri ve sazların köklerinin arasından altın renginde parlıyordu. Nadiren esen yumuşak batı rüzgarı esiyordu. Mükemmel bir gün. Dünyanın güzelliği,dünyanın güzeliği! Elimdeki kılıç bana ihanet etti. Neden bizi öldürmek için güzelliği yaratıyorsun Tanrım?
Çalışmayı, öğrenmeyi ve çocukları yutan savaş, gerçeğin inkârıydı. Ama benim halkım, diye düşündü kadın, sadece inkâr etmesini biliyor. Yanlış kullanılmış olan gücün kara gölgesinde doğan bizler, barışı kendi dünyamızın dışına yerleştirmişiz: Rehber olan, ulaşılamayan nur. Bizim bütün bildiğimiz dövüşmek. İçimizden birinin yaşamı boyunca becerebildiği tek barış, savaşın devam ettiğini inkâr etmek sadece; gölgenin gölgesi, çifte inançsızlık.
"Werel'de hâkim kasta sahip, çalışan kesime de mal adı verilir. Sadece sahiplere kadın veya erkek diye hitap edilir; mallara ise kuladam, kulkadın denirdi."
" Hiçbir şeyi dışından değiştiremezsin. Uzakta durmakla, onları tepeden seyretmekle, genel hatlarını almakla sadece deseni görürsün. Yanlış olanı, eksik olanı tamir etmek istersin. Ama yamayamazsın. İçinde olman gerek , onu dokuman .Dokumanın bir parçası olman gerek .”
Hiçbir gerçek başka bir gerçeği gerçek dışı yapamaz . Bütün bigi, tüm bilginin bir kısmıdır. Gerçek bir çizgi, gerçek bir renk. Bir kez büyük deseni görürsen, dönüp parçayı bütün zannetmeye devam edemezsin .
Barış gerçek yaşamdı; çalışmaları ve öğrenmeleri için çocukların yetiştirildiği, çalışılan, öğrenilen bir yaşam. Çalışmayı, öğrenmeyi ve çocukları yutan savaş, gerçeğin inkarıydı. Ama benim halkım sadece inkar etmesini biliyor. Yanlış kullanılmış olan gücün kara gölgesinde doğan bizler, barışı kendi dünyamızın dışına yerleştirmişiz. Bizim bütün bildiğimiz dövüşmek. İçimizden birinin yaşamı boyunca becerebildiği tek barış, savaşın devam ettiğini inkar etmek sadece.
“Ama ben kendi ölümümü bırakamam. Sonuna kadar ona tutunacağım, onu besleyeceğim, ondan nefret edeceğim, onu yiyeceğim, onu içeceğim, onu dinleyeceğim, ona yatağımı vereceğim, onun için yas tutacağım, her şeyi yapacağım, onu bırakmak dışında.”
Hayatımızdaki büyük devrimler, umut, türümüzün bitmeyen zulmü karşısında bir erkek ile bir kadının aşkı nedir ki? Küçük bir şey. Ama anahtar da küçük bir şeydir, açtığı büyük kapının yanında. Eğer anahtarı kaybederseniz hiçbir kapı açılmayabilir. Hürriyetimizi kaybettiren ya da başlatan da bedenimizde; köleliğimizi kabullenişimiz ya da ona bir son verişimiz de bedenimizde.
“Hiçbir şeyi dışından değiştiremezsin. Uzakta durmakla, onları tepeden seyretmekle, genel hatlarını almakla sadece deseni görürsün. Yanlış olanı, eksik olanı. Tamir etmek istersin ama yamayamazsın. İçinde olman gerek, onu dokuman. Dokumanın bir parçası olman gerek.”