Bugüne kadar bir kitabı okurken böyle hissettiğimi hatırlamıyorum. İlk hikayeden bir tuhaflık hissetim fakat ön yargılı olmamak için devam etmek istedim. 13 hikayenin 7. Hikayesinde bıraktım. Son hikayesini okumakta son gafletim oldu.
Yazar inanılmaz bir ruh halinde. Hastalıkların, yozlaşmanın, dünyada ki tüm kötülüklerin, sefaletin sebebinin kadın ve kadın vücudu olduğunu düşünüyor. Anne, eş, kız kardeş, dişi kedi.. tüm dişiler onun için nefret duygusu. İrin diyor. Anneliğe.. Türkçede kullanılabilecek tüm argo kadının üzerinde. Öyle bir edebi dili var ki kadına olan nefreti böyle betimlenemezdi. Anlatmakla bitmeyecek kadar nefret, öfke ve iğrençlik. Dişi kediye bile kafayı takmış bir ruh hali.
Okumak, empati kurmaktır. İnsanlığı anlamaktır. Düşünmektir. Açık görüşlü olmaktır. Ama bazı hassas konular vardır. Anlaşılmaz, anlaşılmasına gerek yoktur. Beğenmediğim bir kitap için bile neden beğenmediğimi araştırdım. Yazarı okudum. Dönemi okudum. Anlamaya çalıştım. Anladım da..
Bunca kitap bunca saçma sapan sebeplerle toplatılırken, yasaklanırken buna yazar diyenlere söyleyecek söz bulamıyorum. Yaşamıyor, yazamıyor artık unutturmanız gerekmiyor mu? @isbankasikulturyayinlari
Alıntı(sadece 1 tane): Dalgaların arasında birbirine karışmış vebalı, çürümüş leşleri taşıyan nehirlerin döküldüğü Hindistan’ın ölüm ve yokluk limanları kürenin üzerinde neyse, nasıl bir musibet ve afet kaynağıysa bütün dünyaya hastalıklar ve sefaletler yayan bu liman, çirkin …… sizin şeffaf ve güzel vücutlarınızın öyle bir musibet ve afet kaynağıdır. (En hafifi)