“Editörüm sabırsızlanıyor. Sabırsızlıkla ilgili kitabımı bir an önce bitirmemi istiyor. Hiç vakit kaybetmeden kitabımın bir maketini yaptırdı ve sayfa sayısını dahi basına bildirdi.
Böylelikle beni 210 sayfadan oluşacak "sabır ve günlük telaşlarımız üzerine samimi, mizahi yönü kuvvetli ve oldukça melankolik bir metin" yazmaya mahkûm etti. Neden acele ettiğini anlayabiliyorum... Bana söylemeye cesaret edemiyor. Bir aksilik olursa diye. Kitabımı bitiremeden göçüp giderim diye korkuyor. “ Daha ilk cümleden vuruyor bizi kitap öyle kısa bir anlatının, ironik bir şeklde sorgulamaya davet ediyor..Yazarın kendi değimiyle muhtemelen son anlatısını hızlıca okuyorsunuz.. Zira Bekleyecek Vakit Kalmamıştır Artık !
Koşmak değil yürümek, Hızlanmak değil yavaşlamak gerek .. hızın sonucunda elde ettiğiniz zamanı değerlendireceğiniz daha iyi bir şeyiniz yoksa kazandığınızı düşündüğünüz zamanın ne önemi vardır ?
Uçak yerine otobüsü hatta treni daha çok sevdiğimi söylediğimde onca zahmete değer mi sorusuyla karşılaşyrm her defasında ve üşenmeden şu cevabı veriyorm : otobüsün penceresinden gördüklerime, o koltukta kurduğum hayallere, her durakta şahit olduklarıma değer .. Bir anda bitmesi değil tadına vara vara yaşanması daha mühimdir benim için ..
Şu kısacık anlatı, mizahi bir şeklde zamanın, sabrın, aceleciliğin, tembelliğin üzerine bizi düşündüren, birçok esere ve isme göndermeleriyle can alıcı hatrlatmalarıyla kısa ama öz kelimesinin karşılığı olan şahane bir kitap ..