Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Benim Cumhuriyet'im

Emine Uşaklıgil

Benim Cumhuriyet'im Gönderileri

Benim Cumhuriyet'im kitaplarını, Benim Cumhuriyet'im sözleri ve alıntılarını, Benim Cumhuriyet'im yazarlarını, Benim Cumhuriyet'im yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nadir Nadi, 1938 yılından itibaren üç yıl kadar Galatasaray Lisesi’nde son sınıflara yurttaşlık bilgisi ve sosyoloji dersleri vermişti. Babasının aksine, Nadir Nadi mücadele ve kavga adamı değildi. Bedii Faik ile haftada bir buluştuğu yıllarda ona, “Sen yazmayı seviyor musun?” diye sormuş. “Çok” cevabını alınca, “Ben sevmiyorum. Sakin bir köşede Mozart’la baş başa olmayı, Paris’te sonbahar yapraklarına basarak dolaşmayı hiçbir şeye değişmem” deyivermişti. Çok zor yazdığını saklamazdı zaten. Öğretmenlik yapmaktan keyif aldığını hep anlatırdı. Nadir Nadi’nin Galatasaray’da öğrencisi olmuş, olumlu yorum hasisi Çetin Altan, Nadir Nadi’nin hocalığını pek beğenmediğini söyler...
Hayatının son günlerinde dedem (Yunus Nadi) kırgın bir adamdı kuşkusuz. Hayat çizgisi başarılıydı. Kendisiyle hesaplaştığında bunu görmemesi olanaksızdı. Kalemiyle önceleri İttihat ve Terakki’nin silahşorluğunu yapmıştı. Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti doğmuş ve buna gazetesi aracılığıyla önemli katkılarda bulunmuş, kelle koltukta Mustafa Kemal’in yanında yerini almış, kısa sürede zaferle sonuçlanan mücadeleye destek vermiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasını ve sağlamlaştırılmasını kararlılıkla desteklemişti. Ne ki, son yılların ağzında acı bir tat bıraktığını tahmin etmek zor değil.
Reklam
1940'larda Sansür
1940’larda sansür bazen absürt durumlara yol açabiliyordu. “Yarın hava açık olacak” haberi üzerine Doğan Nadi’nin aldığı ağır ihtar gibi. Doğan Nadi haber kaynağı olarak Ankara Radyosu’nu gösterince, Sıkıyönetim Komutanlığı bu hayati konuyu Başbakanlığa aksettirmiş ve görülen lüzum üzerine şu tebliğ yayımlanmıştı: “Şifre: Umum Müfettişlere, Valiliklere, 3060-5722 / Geçmiş, halihazır ve gelecek zamanlara ait meteorolojik tahminlerin ve hadiselerin neşredilmemesinin bütün gazetelere tebliğini rica ederim. Başvekil namına, Müsteşar Vehbi Demirel.
8 Nisan 1992 Çarşamba günü arkama bakmadan ve geri dönmemek üzere Cumhuriyet gazetesinden ayrıldım. Savaşı kaybetmiştim. Zafer İlhan Selçuk’undu. Zaman bunun bir Pirus zaferi olduğunu gösterecektir. Küçük olsun benim olsuncular galip gelmiş, gazeteyi sadece gazete olarak görenler ise mağlup olmuştu. Atatürkçülüğü kendi tekellerinde görenler Cumhuriyet’e el koymuş, yorumlarını tek doğru olarak sunabilecekleri bir araca kavuşmuştu. Değişmez ve donakalmış bir dünya görüşüne sahip olanlar kazanmış, yenilenme ve değişimden yana olan genç kuşak tasfiye edilmişti. Berin Nadi de muradına ermişti. İntikamı tamdı. Gücünü ispat etmişti... Nadir Nadi hayattayken bazen şüphe bazen de kıskançlıkla baktığı İlhan Selçuk’la şimdi ittifak kurmuştu. Berin Nadi Cumhuriyet’in parçalanmasında kendi payına düşen sorumluluğu hiçbir zaman hissetmedi. Aksine, kendini gazetenin kurtarıcısı olarak görmüştür muhtemelen.
Bize göre, Cumhuriyet küçük ve aşırı angaje bir gazete olarak gitgide ufalmaya mahkûmdu. Mali vaziyet öyle bir noktadaydı ki, maaşları ödemekte zorlanıyorduk. Hatta dedemden kalma Hint işi oymalı antika bir dolabı ve içine irice bir çocuğun rahatça saklanabileceği bir Çin vazosunu satmıştık.
Diyarbakır’a giderken Ankara’ya da uğrayan Yaşar Kemal, daha doğrusu o günkü adıyla Kemal Sadık Gökçeli, Abidin Dino’nun, “Şimdi sen Kemal Sadık Gökçeli imzasıyla mı yazacaksın? Polis üç gün sonra gelir seni bulur, hapse gönderir. Bir ad bulalım sana,” deyip ona Yaşar Kemal adını önermesi üzerine, Cumhuriyet’te çıkan “Diyarbakır Ovasında Göç Var” başlıklı ilk röportajını Yaşar Kemal adıyla imzalar. Polis üç yıl sonra Yaşar Kemal’in gerçek kimliğini tespit edince, bir yerlerde Nadir Nadi’yle karşılaşan Adnan Menderes, “Sendeki komünisti at” der. Ancak, “İstersen atayım” diyen Nadir Nadi’nin alaylı tavrı karşısında, “Yok yok, atma, meşhur olur” diyerek ısrarından vazgeçer.
Reklam
"Çünkü" diyor koca Yaşar KEMAL "Türk, kilise yıkmaz."Türk yapıcıdır, yıkıcı değildir, tarihe saygısı sonsuzdur.
Atatürk'ün Gözüyle Abdulhamid
Yıl 1937, Bir akşamüzeri Baş Yaver Celal Üner Bey Tepedenlioğlu’nu arar; Dolmabahçe Sarayına davet eder. Tepedenlioğlu M. Kemal’in huzurundadır. Az önce yazdığın yazıyı okudum der Tepedenlioğlu’na, Abdülahamid’i hiç sevmediğin belli… Sevme Abdülhamit’i yine de sevme… Bak çocuk; Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı, kişisel kanımı kısaca söyleyeyim, tecrübe göstermiştir ki toprakları üzerinde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir devlette, Abdülahamid’in yönetimi büyük bir hoşgörüdür. Hele bu yönetim 19. yy’in son zamanlarında uygulanmışsa…
Benim Cumhuriyet'im
Benim Cumhuriyet'im
Emine Uşaklıgil
Emine Uşaklıgil