Bilgi Kaynağı Olarak Hadis

Ayhan Tekineş

Bilgi Kaynağı Olarak Hadis Gönderileri

Bilgi Kaynağı Olarak Hadis kitaplarını, Bilgi Kaynağı Olarak Hadis sözleri ve alıntılarını, Bilgi Kaynağı Olarak Hadis yazarlarını, Bilgi Kaynağı Olarak Hadis yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ehl-i sünnet, Allah’ın Âdil olduğunu mülkünde dilediği gibi tasarruf edeceğini dilediğini yapacağını ve istediği şekilde hükmedeceğini söylemiş ve adl’i şöyle tanımlamıştır: “Bir şeyi yerli yerine koymak, mülkde, irade ve ilme göre tasarruf etmektir.”1041 Adl, zulmün karşıt anlamlısı olarak düşünülmüş ve Allah Teâlâ’nın hiç bir fiilinde zulüm bulunmadığı, her fiilinin O’nun “âdil” sıfatına uygun olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca onlar, “Allah Teâlâ, dinî işlerimizde vasat olanı adl menzilesi kılmış; aşırılıktan nehyetmiştir”1042 diyerek vasatîlik ile adalet arasındaki ilişkiye işaret etmişlerdir.
Ebû Hanife, kendi görüşüne uymayan hadisleri reddetmemiş, aksine mânasını bilmiyorum diyerek susmuştur. Ancak o, hadisin temel itikadî kurallara aykırı bir şekilde yorumlanmasını kabul etmemiştir. O, bu konuda şöyle söyler: “Allah, içki içen kimsenin kırk gün ve kırk gece kıldığı namazını kabul etmez”1007 sözünün tefsirini bilmiyorum. Ancak söyleyenlerin, bu sözü, hakikate (adl) aykırı bir şekilde tefsir ettiklerini bilmedikçe de onları yalanlamam.”1008 Ebû Hanife’nin burada gördüğümüz tavrının, diğer ilim ehli için de örnek olması ve kesin delillere aykırı gibi gözüken hadisleri hemen reddetme yerine, en azından tevakkuf edilmesi gerekir. Çünkü hadisin farklı mânalarının olabileceği, başkalarının hadisi daha iyi anlamasının mümkün olduğu ve zaman içinde hadisin mânasını açıklayacak bazı yeni gelişmelerin ortaya çıkması gibi ihtimaller dikkate alınmalıdır. 1007 Tirmizî, Eşribe, 1; Ahmed b. Hanbel, II, 176; V, 171. 1008 Ebû Hanîfe, el-Âlim ve’l-müte’allim , s. 25.
Reklam
Meselâ, Resûlullah (s.a.s.) bir hadislerinde “Siz usanmadıkça (melel), Allah usanmaz” buyurmuştur.976 “Allah hakkında “usanma” söz konusu değildir. Bu, dil âlimlerine göre Resûlullah (s.a.s.)’in “Siz usandığınızda Allah usanmaz” sözünden anlaşılmaktadır. Zira, “melel” (usanma) sizden beklenir; fakat Allah’tan beklenmez (mevhum). Bu sözün bir benzeri Arap dilinde de kullanılmaktadır. (Araplar) bir kişiyi söz söyleme kuvveti, sözünün güzelliği ve sanatı konusunda övmek istediklerinde, “Falanca kişi, hasmı bırakmadıkça, hasmına olan husumeti bırakmaz” derler. Bu sözle, onun hasmının bırakmasıyla bırakacağını kastetmezler. Eğer bu mânayı kastetseler, övdükleri kişiye bir fazilet ispat etmiş olmazlar. Zira, bu durumda o da, hasmının bırakmasıyla biten bir söz söyleme kıymetine sahip olmuş olur... Resûlullah (s.a.s.)’in “Siz usanmadıkça Allah usanmaz” sözü de, siz usanırsınız ve bırakırsınız, Allah ise -O’nda, daha önce de usanma ve bırakma niteliği bulunmuyordu- sizin usanmanız ve bırakmanızdan sonra da hâli üzeredir, anlamındadır.”977 Bazı yorumcular da “melel”in lazımı mânası olan “Allah gadab etmez ve siz ameli terk edip, O’na dua etmeyi ve yönelmeyi bırakmadıkça da sizin sevabınızı kesmez” mânasının kastedildiğini, gerçekte bunun “melel” olmadığı halde ona benzediği için “melel” diye adlandırıldığını söylemişlerdir.978 976 Müslim, Salâtu’l-müsâfirîn, 221; Ahmed b. Hanbel, II, 257. 977 Tahâvî, Müşkil , II, 118; İbn Kuteybe, Te’vîl, s. 211; İbn Fûrek, Müşkilü’l-hadîs , s. 273. 978 İbn Fûrek, Müşkilü’l-hadîs , s. 272.
Yine bir hadiste “Allah Teâlâ’nın her iki elinin de sağ”958 olduğu ifade edilmiştir. Hadiste geçen yed/el tabiri ile bilinen uzuv kastedildiğinde Allah’ın her iki elinin de sağ olmasının imkansız olduğu; bunun makul olmadığı iddia edilmiştir.959 İbn Kuteybe bu iddiaya şu şekilde cevap vermiştir: “Bu hadis sahihtir ve anlamı da muhal değildir. Resûlullah (s.a.s.), bu sözüyle tamamlık ve mükemmelliği kastetmiştir. Çünkü her şeyin solu, sağından eksiktir... Araplar da sağı sever soldan da nefret ederler... Bu açık bir tevcihtir. Hz. Peygamber iki el ile, birlikte ihsanda bulunmayı da kastetmiş olabilir... Başka bir hadiste Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sağ eli nimet ve ihsan akıtır. Onu hiç bir şey eksiltmez.”960 Görüldüğü gibi, İbn Kuteybe, haberî sıfatları sistemli bir şekilde ilk tevil eden Sünnî âlimlerden birisidir. 958 Heysemî, Mecme’u’z-zevâid, X, 244. 959 İbn Kuteybe, Te’vîl , s. 138.. 960 İbn Kuteybe, Te’vîl, s. 13, 139; a.mlf., el-İhtilâf fi’l-lafz, s. 28, 29; hadis için bk. Buhârî,Tefsîru sûre (11).
Sahih naslarla bilinen bazı konuları akılla kavrayamasak ya da duyularımızla algılayamasak da aklen mümkün olması kabul edilmesi için yeterlidir. İbn Kuteybe, bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Allah Teâlâ’nın cesetler dağıldıktan ve kemikler çürüdükten sonra kabirlerdekileri diriltmesi akla ve akıl yürütmeye uygun, Kitap ve haberle de sahih olduğu gibi, öldükten sonra insanların berzâhta azap görmeleri de yine aklen mümkün, nazar, Kitap ve haberle de sahihtir.”868
Kainattaki her şeyin bilimsel açıklama yöntemiyle izah edilemediği bir gerçektir. Ayrıca anlamlı olmak ilmî veya mantıkî doğrulama ile özdeş değildir. Denebilir ki rasyonellik, doğrulanabilmeye bağlı olacağı gibi yanlışlanmamış olmaya da bağlanabilir. Eğer bir fikrin mantıki düzene ters düştüğü, yahut ilmî verilerle açıktan açığa yanlışlandığı gösterilemiyorsa, o fikre pekâlâ inanabiliriz.”862 Bu nedenle her zaman dinî temel bir soruya tecrübî bir cevap aramak; tecrübî bir soruya da dinî bir cevap aramaya kalkmak yanlıştır.863 862 Aydın, Din Felsefesi, s. 10; 24. 863 Kocabaş, İfadelerin Gramatik Ayrımı , s.23.
Reklam
Gazzâlî, Tehâfutu’l-felâsife ‘sinde şöyle diyordu: Bir şeyin akılla ispatlanamaması, onun bâtıl olduğu anlamına gelmez. Hele ona inanılamayacağı anlamına hiç gelmez; çünkü bir şeye inanabilmemiz için bize başka kaynaklardan başka bilgiler de gelmektedir.859 Bu nedenle “Akıl üstü gerçeklerin mevcudiyeti de aklîdir”860 denilmiştir. Binaenaleyh, özellikle metafizik konularda, doğmatizmin yerine ihtimalciliğin (sınırlı doğmatizm) tercih edilmesinin daha uygun olacağı açıktır.861 859 Aydın, Din Felsefesi, s. 11. 860 Çakan, Hadislerde Görülen İhtilaflar, s. 163 861 Çelebi, İslâm İnancında Gayp , s. 96
İslâm, fizikî dünya ile bilgi, duyularımızla idrâk edemediğimiz fizik ötesi âlemlerle de bu bilgiye dayanan sağlam bir iman ilişkisi kurulmasını ister.848 Fizik ötesi âlemle bilgi ilişkisini ise vahiy yoluyla yalnızca peygamberler kurabilir. O halde, peygamberlerin o âlemlerle ilgili sözlerinin bizim için hüccet olması gerekmektedir. Bu nedenle Sünnî âlimler, “gaybî konular” “bizim duyularımızla algılayamadığımız, ancak bize öğretildiği kadar bilebileceğimiz şeylerdir”849 diyerek insan aklının bu konulardaki aczini itiraf etmişlerdir. İnsan duyuları, sınırlı objeleri algılayabilmektedir; duyular ile yalnızca fizik âlem hakkında bilgi kazanmak mümkündür.850 İnsan zihni meçhule payını ayıracak vasıfta yaratılmıştır. Bu meçhul sahaya yalnız dinî kutsallık duygusunun değil, aynı zamanda geniş ruhî ufukların ve ma’rifet pencerelerinin de açılmasını ister. Ruh âleminde bütün bilinenler, zihin âlemindeki “ma’kul” ile tecrübe âlemindeki “mahsus”tan ibaret değildir. Yalnız zihin değil, insan aklı dahi, nefsin (ruh) birçok pencerelerinden bir penceredir”. İnsan bu pencereleri kaparsa, ruhunda darlık, kuvvelerinde düşüş hisseder. Yalnız iki kuvvesi (akıl ve duyu) bu büyük meselelerde hüküm vermeye yetmez.851 848 Özcan, Matüridî, s. 45. 849 İbn Kuteybe, Te’vîl, s. 94. 850 Mâtürîdî, Kitâbu’t-tevhîd, s. 288. 851 Seyyid Kutub, Kur’ân’da Edebî Tasvir, s. 327.
Akıl-nakil teâruzu lafzî bir tartışmadır. Gerçekte, sahih nakil ile, sağlam aklın çelişmesi mümkün değildir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, aklın, tevkîfî ile tevfîkî arasındaki sınırı geçmemesi813 ve âlemde akıl ile kavranılamayan bir mantıksızlık (illojizm) cephesinin bulunduğunun da unutulmamasıdır.814 Bu nedenle bazı Hanefî imamları akılla çelişik görünen naklî bilgileri hemen reddetmek yerine, bu nasların “müteşâbih” olma ihtimali bulunduğunu hatırlatmışlardır.
Ünlü kelam bilgini İmam Gazzâlî, akıl ile şeriat arasındaki ilgiyi “ışık ve göz” benzetmesi ile açıklamaktadır. Ona göre, nasıl ki ışık olmadan göz göremez ise, sem’î bilgi olmadan da akıl doğruyu bulamaz.809 Ayrıca aklî delillere itibar edilmemesi durumunda, inkârcıların ve mülhidlerin bu durumdan istifade edecekleri810 endişesiyle dinî esasların aklî prensiplerle izah edilmesine en azından akla uygun olduklarının gösterilmesine önem verilmiştir.811 Akıl, kelâmcılar tarafından mücadele, münazara, münakaza ve ilzâmât anlamında da kullanılmıştır; mutasavvıfların kınadıkları akıl işte budur. Yoksa Allah Teâlâ’nın ve Peygamberi’nin sıdkının bilindiği basiret nuru olan aklın kınanması söz konusu değildir. Çünkü şeriatın sıhhati akılla bilinir; kınanmış ve güvenilmeyen akılla şeriatın bilinmesi kabul edildiği takdirde şeriat da kınanmış olur. Akıl hakkında birtakım tenkitler yapanlar, lâfızlara takılıp kalmaktadırlar ve lâfızların farklı kullanılışlarına bakarak birtakım tenkitler yapmaktadırlar.812
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.