Zweig’ın dilinden, kaleminden düştüğünü bize açık açık gösteren kısa ancak benim için günün yoğunluğuna hoş bir ara verdiren bir kitap oldu. Okurken daha önceden tanışıklığım olan Zweig söylemlerine, karakterlerinden izlere rastladım ve bu beni gerçekten memnun etti. Madame de Prie beni Marie Antoinette’yi tekrar anımsamaya itti ve onun şevkli, çocuksu coşkusunu gülümseyerek izledim. Gözden düşen kraliçeye daha fazla aşina olamazdık sanırım. Kurgu daha farklı ilerlemesine rağmen, hangi dikkatli oyuncu aynı oyunbazlığı yakalamaz ki iki karakter arasında? Peki tarihin sisleri arasına karışmış insanlar hakkında söyledikleri? İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’a götürüp bırakmadı mı bizi? Bunun dışında yine yazarın yoğun olarak tek karakter üzerinden yürüttüğü içsel süreçlerinin gelişimi de önceden alışkın olduğumuz tadı verdi bize. Belki benden daha iyi Zweig okuyucusu çok daha fazla ayrıntı yakalar, gün içerisine ufak atıştırmalık bir kitap eklemeyi düşünüyorsanız gayet yerinde bir tercih olur kanımca.