Tarihi Nazı dönemini merakla okuyanlardanım
Primo Levi 11 Nisan 1987 ınntıhar ettiğinde 68nyadındaydı.. Bir kent bsoylu yahudi olarak iyi eğitim görmüş ve kimyacı oömustu.. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi kampına gönderildi. Alman hükümetinin yok edilmesi gereken tutukluların ortalama ömrünü uzatmaya karar vermesinden sonra hayatta kallabildi..
Arka kapaktan
1919 doğumlu Primo Levi’nin; ikinci Dünya Savaşı sırasında nazi toplama kamplarında yaşadıklarını anlattı
çarpıcı otobiyografik bir kitap. . aslında tam olarak otobiyografik değil de daha ziyade toplama kamplarında yaşananların insanda bıraktığı fiziksel ve ruhsal sıkıntıların irdelendiği bir kitap. . Üstelik kitapta nazi almanlarının yaptığı işkencelerin haricinde toplama kamplarında yaşayan insanların da birbirlerine yaptığı acımasızlıklar da yer alıyor.
Adil insanın görevi, hak edilmemiş her ayrıcalığa karşı savaşmaktır."
Kitaptan (s:45)
#ikincidünyasavası#nazizim#toplamakampı#soykırım#yahudilik#yaşamöyküsü
Ozamn Buyurun okuyun
1919 doğumlu Primo Levi’nin; ikinci Dünya Savaşı sırasında nazi toplama kamplarında yaşadıklarını anlattı çarpıcı otobiyografik bir kitap.
.
aslında tam olarak otobiyografik değil de daha ziyade toplama kamplarında yaşananların insanda bıraktığı fiziksel ve ruhsal sıkıntıların irdelendiği bir kitap.
.
Üstelik kitapta nazi almanlarının yaptığı işkencelerin haricinde toplama kamplarında yaşayan insanların da birbirlerine yaptığı acımasızlıklar da yer alıyor.
.
Örneğin Nazilerin günlük verdikleri 800 kalorilik yemeği bile birbirlerinden çalmaya çalıştıklarını okuyunca çok ilginç ve tüyler ürpertici geldi bana. Bu arada belirtmek isterim ki ortalama bir insanın günlük alması gereken kalori 2000 civarıdır.
.
Ya da gaz odalarına götürdükleri insanların başına yine Yahudilerden birlerini koymuş olmaları ve bu Yahudilerin de iki gün daha fazla yaşayabilmek için bu işleme göz yumdukları kitapta açık ve aleni bir şekilde dile getiriliyor.
.
Yani neresinden bakarsanız resmen bir sosyal deney yaşanmış ve sonuçta insan ırkının zorluklar karşısında ne kadar aciz olduğunu her iki cepheden bakarak bu kitapta çok güzel bir şekilde bizlere aktarılmış.
.
İkinci Dünya Savaşı’nda yaşananları merak edenlerden biriyseniz; siz de bu kitabı seveceksinizdir.Ben severek okudum.
.
Ama belirtmek isterim ki bu bir roman formatında yazılmış kitap değil daha ziyade işin felsefesini aktarmaya çalışan bir kitap.
Şu ya da bu biçimiyle sürgünü yaşamış olanlar bu damarın kesilmesiyle ne çok acı çekildiğini bilirler. Böyle bir iletişim kopukluğu, ölümcül bir terk edilmişlik izlenimine, aynı zamanda da haksız bir gücenmeye yol açar:
Konuşma kurmacadır, salt uğultudan ibarettir, varoluşsal sessizliği örten boyalı tuvaldir; ah, ne yazık ki yalnızız hepimiz, eşlerimizle yaşasak bile, hatta özellikle onlarla yaşarken.
kendilerinin değil başkalarının işlemiş olduğu ve kendilerinin de karışmış olduklarını hissettikleri suçlardan dolayı pişmanlık, utanç, kısacası acı duydular; çünkü çevrelerinde, onların gözü önünde ve onlarda gerçekleşen şeylerin değiştirilemez olduğunu hissediyorlardı. Olanlar artık asla temizlenemezdi; bu olaylar, insanın, insan soyunun, kısacası bizim, potansiyel olarak acılardan oluşan uçsuz bucaksız bir yapı inşa edebileceğimizi, acının bedel ödemeksizin ve zahmetsizce hiçlikten yaratılan tek güç olduğunu kanıtlayacaktı. Görmemek, duymamak, yapmamak yeterli.
Hangi suç? Her şey olup bittikten sonra, içinde eritildiğimiz sisteme karşı hiçbir şey ya da yeterince bir şeyler yapmamış olmanın bilinci su yüzüne çıkıyordu.
Selam vermiyor, gülümsemiyorlardı; acımanın yanı sıra ağızlarını mühürleyen ve gözlerini bu cenaze görüntüsüne bağlayan anlaşılmaz bir çekingenlik ellerini kollarını bağlamış gibiydi. Bizim çok iyi tanıdığımız, seçimlerden sonra ve onur kırıcı bir hakarete tanık olduğumuz ya da uğradığımda içimizde beliren utancın aynısıydı:
bir hiç yerine konmanın getirdiği bulantı asla yok olmaz. Yüze atılan ilk tokat ile parçalanıp, daha sonra işkenceyle yok edilen insanlığa güven duygusu bir daha kazanılmaz.
"İçine fırlatıldığımızı hissettiğimiz dünya son derece korkunçtu ancak aynı zamanda da çözülmesi olanaksız bir dünyaydı: Hiçbir modele uymuyordu, düşman çevremizde ve içimizdeydi. "