Kendimiz ile varoluşumuzu paylaştığımız nesneler arasında birtakım ayrımlar yaptığımız çağ sona eriyor. Çok da uzak olmayan bir geçmişte, en azından modem Batı'da, insan denen varlık bir şey ya da nesne değildi. Bir hayvan ya da makine de değildi. insanın özgürleşmesi tam da böyle bir ayrımı temel alıyordu. Bugün, pek çokları var ki etrafımızı saran ve birçoğu insan icadı olan nesnelerin güçlerini, enerjilerini ve dirimselliğini kendileri adına sahiplenmek istiyor. (...)
Çağımız, açıkça, siyasi ve kültürel kötümserlik çağıdır. Aynı zamanda, olağanüstü kırılgan bir çağdaş özne bağlamında, bir duyumsamalar çağı. Kitlesel narsisizmin de yardımıyla, gerçekle karşılaşma dil vasıtasıyla değil, zevk ve beden vasıtasıyla vuku buluyor artık.
"Gelgelim acılarının sorumluluğunu bunların kaynağındaki sisteme yüklemek yerine, karşı karşıya oldukları yoksulluk tehdidinin acısını kendilerinden daha talihsiz, maddi varoluşları zaten örselenmiş olanlardan çıkarıyor ve hemen her şeyi ellerinden alınmış olanlara karşı daha da gaddarlaşıyorlar."
Gelgelelim -teşvik edilen veya öğretilmiş- cir cehalet ve kayıtsızlık da hiç bu kadar yaygın olmamıştı. Bunun nedeni, tıpkı bilme gibi, bilgisizliğin de bir iktidar biçimi olması. Bilmek otomatik olarak özgürleşmeyi getirmese de bilmemek bir yandan insanı neredeyse bütün sorumlukuklardan azat ederken, öte yandan icap ettiğinde daha fazla kontrolü ve daha fazla nüfuzu mümkün kılıyor.