Çünkü insanın kelimelerini emanet edebileceği bir yüzün var senin," dedi. "Kendi uğultusunda kör olmamış bakışların, hâlâ taze bakıyor dünyaya, içinin çıplağını yankılarken bakışları kör olmuş yüzlerce insan var sokaklarda hayaletler gibi dolaşan. Birbirlerinin yüzlerinde kaybolmuşlar. Birinin yüzünden diğerinin yalnızlığına geçiliyor. Bazı insanlar bir kelime darbesiyle ölürler. Şimdilerde ise değil ölmek, kimseye tek bir mana bile söylemiyor kelimeler.
“Çador, annelerimizin, ninelerimizin geleneksel ve masum başörtüsü değildir yalnızca, kafalarımızdaki köprüdür. Örtünmek bir ahlak haline getirildiğinde, arkası mutlaka gelir; karara karara gelir.
Örtünmenin sonu yoktur. Kadınlar kefene kadar örtünmek zorunda kalırlar.”
Örtünmek bir ahlak haline getirildiğinde, arkası mutlaka gelir; karara karara gelir.
Örtünmenin sonu yoktur.
Kadınlar kefene kadar örtünmek zorunda kalırlar.
"Çünkü insanın kelimelerini emanet edebileceği bir yüzün var senin," dedi. "Kendi uğultusunda kör olmamış bakışların, hâlâ taze bakıyor dünyaya, içinin çıplağını yankılarken bakışları kör olmuş yüzlerce insan var sokaklarda hayaletler gibi dolaşan. Birbirlerinin yüzlerinde kaybolmuşlar. Birinin yüzünden diğerinin yalnızlığına geçiliyor. Bazı insanlar bir kelime darbesiyle ölürler. Şimdilerde ise değil ölmek, kimseye tek bir mana bile söylemiyor kelimeler."
Konuşmak istemiyordu artık. Kimseyle konuşmak istemiyordu. Dilin peçesinin ardından içini göstermeye çalışmak istemiyordu. Dilsizlik insanın en doğal haliydi. Dilsizlik, aslında insanın kendi teni gibi çıplaktı; onu kelimelerle giydirmek istemiyordu. İnsan, kelimeler olmadan kendine yetebilmeliydi.
"Yılların herkes için aynı geçmediğini anlıyordu ama, bütün bunlarda dünyanın herhangi bir yerinde yılların geçmiş olmasından çok daha büyük bir şiddet vardı. Zaman adeta yarılmıştı burada."