Çakıcı'nın İlk Kurşunu kitaplarını, Çakıcı'nın İlk Kurşunu sözleri ve alıntılarını, Çakıcı'nın İlk Kurşunu yazarlarını, Çakıcı'nın İlk Kurşunu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sabahattin Ali hikâyesinde, Çakıcı Efe’yi adalet dağıtan, fakir fukaranın yardımcısı, halk tarafından sevilen bir kişi olarak ele alıp yüceltirken, eşkıya olaylarının temelini de II. Abdülhamit’in kanlı otoritesine bağlamaktadır. Bahsi geçen hikâyede yazar Çakıcı Efe’yi, babasının intikamını almak ve kendisine yapılan haksızlıklara daha fazla tahammül edemeyip isyan eden sosyal bir eşkıya olarak anlatmıştır.
Öncelikle bu kitapta Sabahattin Ali'nin yaşarken yayınlanmayan eserleri ve sandığındaki bazı resimleri var, açıkçası ben en çok sonundaki makalaleri sevdim, Sabahattin Ali'nin siyasi ve politik görüşlerini barındırmakla beraber aynı zamanda onun Türkiye'deki kadınların durumu hakkında içinde bulunduğu dönemden çok daha modern düşüncelere sahip olduğunu görüyoruz. Milliyetçilik üzerine yazdığı makalesinde milliyetçiliğin nasıl gerçek anlamından saptarılarak mevki sahiplerinin yararına olacak bir şekilde kullanıldığını bizlere gösteriyor, milliyetçi kelimesinin Sabahattin Ali'ye göre tanımlarını okurken milliyetçi bir insanın aynı Sabahattin Ali gibi ülkesinin geleceği için canla başla çalışan bir insan olması gerektiğini okuyoruz. 41 yaşına bunca eser, çalışma sığdırıp bunları Türk edebiyatına armağan eden Sabahattin Ali, o faili senelerdir meçhul kazada kurban gitmeseydi, kim bilir daha nasıl eserleri olurdu... Sabahattin Ali, Türkiye'nin milliyetçilik rolünü oynadığı davada mı kurban gitti, Ali Ertekin'in milliyetçilik rolünü mü oynadığı davada kurban gitti bunu hiçbir zaman bilemeyecek olsakta, maalesef Türkiye'nin bu konuda sicilinin dolu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz, (almak,vermek) bu tabirler kadının kıymetten düşüren, ona ahkâr mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır; bilmelidirler ki iki cins birbiriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, ortak, hayat ortağı demektir. Bu hukuk müsavatı kadınlarımızın şuurunda yer ettikten sonra onların kuvvetli ve hakiki bir insan için dimağî ve fikrî sahada da yükselmek isteyecekleri tabiîdir.
Onu hiç kimsenin anlayamadığı bir şekilde anlayacağımdan, onun ruhunun kendisinin bile farkına varmadığı derinliklerine süzüleceğinden eminim. Ve o da benim ruhumda benim bile bilmediğim şeyler keşfedecektir. Onu kendi vücudumun bir parçası gibi ve her gün biraz artan bir muhabbetle seveceğimi biliyorum. Ve onu birçoklarının aklından bile geçiremeyeceği bir saadete götüreceğimi zannediyorum. Ona her şeyimi, her şeyimi vermek istiyorum. Ondan kendi dimağımın izlerini, kendi eserimi görünceye kadar vermek... Ve bu benim tarafımdan yapılmış bir fedakârlık değildir. Vermek burada benim için bir saadet olacaktır.
bu kız bende hayatımın sonuna kadar bitirmeye imkân olmayan muazzam bir kitap tesiri yaptı. Ve ben o hale geldim ki, bütün kitaplarımı bu anlaşılmaz ve sihirli kitaptan bir satır okumak için feda edebilirdim.
Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe bir verilmez ve bir erkek kızı almaz, (almak, vermek) bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkâr (en hakir) mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır; bilmelidirler ki iki cins birbiriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, ortak, hayat ortağı demektir. Bu hukuk müsavatı kadınlarımızın şuurunda yer ettikten sonra onların kuvvetli ve hakiki bir insan olmak için dimağî ve fikrî sahada da yükselmek isteyecekleri tabiîdir. Memleketimizin kadın ve erkeklerini, biri diğerini sürükleyen ve taşıyan değil, el ele ve aynı tempoda yürüyen iki mahluk olarak göreceğimiz günün uzak olmamasını dilerim.