Tarih, kadınların çığlıklarıyla yankılanıp duruyor.
Ders kitaplarında asıl açlık duyduğumuz bilgilerden eser yoktur. Genelde askeri stratejileri ve savaş muharebelerini öğretiyorlar bize. Hangi general ne kadar dahiymiş, hangi ordu ne kadar güçlüymüş. Zırhlı adamların resimlerini gösteriyorlar bize, kaslı vücutları savaş meydanında gerilmiş. At sırtındaki komutanların, biçilmeyi bekleyen buğday tarlaları gibi sıralanmış askerlerine tepeden baktığı tablolar görüyoruz. Muzaffer orduların güzergahını gösteren haritalara bakıyor, kral ve vatan adına söylenmiş savaş türkülerini okuyoruz. Askerlerin kanıyla yazılmış zaferler koca koca harflerle yazılıyor tarihe.
Oysa kimsenin kadınlardan söz ettiği yok.
Ama hepimiz biliyoruz onların da orada olduklarını.
Dedektif Jane Rizzoli bu sefer de çiftleri hedef alan katilin peşinde . Ama içindeki his onu bir türlü bırakmayan katil Cerrah Warren Hoyt'un izinden gittiğinden şüpheleniyor. Tek fark Hoyt yalnız ,korkan kadınları hedef alırken , bu katil bu sefer ciftlerl hedef alır . Kadınları boğarak öldürüp , eşlerini de boğazını keserek öldürüyor.
Çırak olarak adlandırilan bu katil peki Cerrah ile işbirliği yapıyorsa ?
Burada,duvarların arkasındaki bu dünyada zaman yavaş akıyor.Burada herkes bir numaradan ibaret; isimlerimizle ya da tanrı vergisi yeteneklerimizle değil işlediğimiz günahlarımızla ayrılıyoruz birbirimizden.
Şöhretin çekiciliği. Kendilerine ait hayatları yok. Değersiz, isimsiz hissediyorlar. Bu yüzden adı bilinen insanlara yanaşmak istiyorlar. Büyü bize de bulaşır biraz diye düşünüyorlar.
Yaşamımızdaki en heyecan verici şeyler hep beklemediğimiz zamanlarda olduğu için bu özel anların tadını çıkarmayı öğrenmeli, çoğunlukla tekdüze geçen zamanı süsleyen bu ender heyecanların kıymetini bilmeliyiz...