Daha küçük bir çocukken, "Büyüyünce mutlaka yalnız kalacağım!" derdim. İşte sonunda yalnızdım! Ancak bu defa da yalnızlığa hapsolmuştum. Oysa ben sadece, istediğim zaman, içine girip çıkabileceğim bir yalnızlık odası istemiştim.
kalabalık öylesine büyülü bir şeydi ki, içine girildiğinde ne ad ne de kütle kalıyordu. kitle ikisini de yutuyor ve sahip olunan kimliğin sorumluluğundan sınırlı bir süre için de olsa kurtuluşu sağlıyordu. kişiyi kendinden ve her şeyden koruyan, muhteşem bir zırhtı kitle.
dolayısıyla, eğer içimde, iyileşmeye ilişkin en küçük bir kıvılcım varsa, onu bir yangına dönüştürecek olan, ben olmalıydım. morfin sülfat etikisindeki ben değil.
o da aramıza katılınca, benim de bir ailem olacaktı sonunda! hem de müthiş bir aile:
artık var olmayan iki buda heykeli,
o heykellerden çok önce ölmüş olan, dordor ve harmin adındaki gölgeleri,
morfin sülfat diye bilinen bir opioid,
Bir daha ne zaman duyacağımı bilemediğim cumanın sesi,
beşinci bir mevsim gibi girdiği hayatımdan sonsuza dek çıkıp gitmiş olan Felat'tan kalan bir boşluk...
ve ben!
olağanüstü bir aile! mükemmel bir aile! evcil bir hayvanımız bile vardı. kağıttan bir kurbağaydı, ama vardı!