Kitabımız yazarımızın biyografisi ile başlıyor. Yazarımız kitabını ‘özlemi hiç bitmeyecek kızı Gizem Dilruba’ya ‘ ithaf etmiş. Ve Herakleitos’un “ Hayat hayat ismiyle anılır; ama gerçekte ölümdür o.” sözüyle bitiyor. Akıcı bir dille yazılmış, rahatlıkla okunup, bir nefeste bitiyor.
Arka kapak yazısını okurken bir anda 75 – 80lere, “Bizimkiler”
Umursamadığımız zaman içimizdeki canı kaybetmiş olmalıyız. Umursamak bana daha insanî gelen bir duygu. Bir olayı, bir durumu umursadıkça âdeta insan oluyoruz.
Ölüm içimizde birikmiş hatıralardır. Hafızamızda ne kadar çok hatıra birikmişse biz de o kadar çok ölüp o kadar çok dirilmişizdir. Yaşamak da hep yeni bir hatıraya uyanmaktır. Ölümden korkmak, insanın kendi hatıralarından korkmasıdır.
İnsan, ömrüne dönüp baktığında kendi hayatım diye sahiplendikleri nelerdi? Hangisiydi? İsteyerek yaşadıkları mı, kendi arzusu dışında yaşadıkları mıydı? Gerçekten insan hayatı acının, ıstırabın ve ümitsizliğin öteki kıyısında mı başlıyordu?