Kendini bile yok edecek kadar ileri gittiği günler oluyordu. Bıçağı kendi boğazına dayayıp kanatıncaya kadar bastırdığı veya Julia Bazilikası'nın tepesine çıkıp, hasretle aşağı baktığı günler oluyordu.
Roma İmparatorluğu tarihinde işkence, Caligula'nın dönemindeki kadar "ince sanat" haline gelmemişti. Caligula, kendisinden sonraki imparatorların kendi ustalığına asla erişemeyeceğini biliyordu.
İnsanları ölüme yaklaştırmak, ölüme tanışmalarını sağlamak ve ondan sonra onları bir kez daha ölümle karşılamak üzere özgür bırakmak Caligula türü bir işkenceydi.
Caligula öylesine vahşi bir dünya yaratmalıydı ki, binlerce yıl sonra bile adı anıldığında insanların ruhunu titretmeliydi. Hastaydı, hasta olduğunun da farkındaydı. Yine de önüne geçilmez bir yok etme duygusu taşıyordu.
Kendini artık Gaius gibi çaresiz, başıboş ve gereksiz görmüyordu. Caligula olmaya bir kez daha karar vermişti ve bunun ilk hamlesi acımasızlık olmalıydı.