Deniz. Yalnızlık. "Her limanda bir kadın". Nişanlı olup olmadığımı öğrenmeye kalkışmıyor kimse. Ne arkadaşlarım ne de annem. Serseri mayın gibi dolaşıyoruz denizlerde.
Zırhlı bir kapıyla kapalı gizli bir oda . Kafeste birkaç zavallı köpekle, birkaç canavar vardır içinde; bu canavarların en heyecan vericisi odanın ortasında duranıdır, bizim öz sitemimizdir o.
Böylesine güzel olmak ve bu güzelliğine maskelerin acımasız görünüşünü eklemekten dolayı güçlüydü. Güçlüydü, öylesine görünmez ve dingin, benliğinin en uzak köşesinde gücünün gölgesinde çömelmiş, korku saçmak ve bunca tatlı olduğunu bilmekten dolayı güçlüydü; yabanıl bir kara derili, cinayetin kişiyi soylu kıldığı bir oymağın bireyi olmak dolayısıyla güçlüydü.
Querelle, şu hiç dile getirilmeyen, bir canavar olma düşüncesine alışamıyordu. Geçmişine, kendisiyle karıştığı oranda, hem alaycı, hem ürkmüş, hem de sevecen gülümsemesiyle bakyor, onu değerlendiriyordu.
Querelle kendisine yaşadığını doğrulayan dehşetli mutsuzluğunun, sonra da kulaklarındaki uğultunun bilincinde oldu yalnızca. Kısacası, bu mutsuzluğu yalın değerlendiriş biçemi, bir gün ölüm karşısında sergilediği tutumla karşılaştırılabilir
İçinde annesinin çürümekte olduğu tabutun üstüne oturdu. Birbirinden ayrılmış tahtaların arasından koku yayılıyor, ama onu rahatsız etmiyordu. Ot, bellenmiş toprak ve ıslak çiçek kokularına karışıyordu doğal olarak. Canı gibi sevdiği bir bedenin kokuşması olan bu böylesine soylu olguyu bir an için dikkatle inceledi çocuk: Dünyanın düzeninde yer alan doğal bir felakettir bu.
Kullandığı, arkasına sığındığı bu görünmez, ülküsel gücün salt insanca zayıflıklardan oluşmuş olmasından kuşkulandı ilk kez. Benliğindeki hafif bir çatlak sayesinde bu gerçeğin bilincine vararak güçsüzleştiğini ama -ayrıksı görünecek bu şimdi- bir yandan da gücünün arttığını duyumsuyordu. İlk kez düşünüyor, bu da azıcık dehşet veriyordu ona.
Yalnız acı çekerken inanamam ben Tanrı'ya. Ulaşılması olanaksız bir Varlık'tan -hem de O'na- yakınmak zorunda olmak konusunda güçsüzlüğümü çok güçlükle algılardım. Acı çekerken yalnız kendi suçlarım ben. Mutsuzken de bundan dolayı birine şükretmeye katlanamam.
Ne var ki doğal güzelliğini yok edemedi; benliğini çiçeklerle bezeyen, güzelim kokularla donatan o yemyeşil ve yaşam dolu dalları da kıramadı, yeniyetmeliğin özsuyu içlerinden geçip onları beslediğinden ölmeyi yadsıyorlardı çünkü.
Öfke çok büyük, ağır ve kötü bir acıya dönüşüyordu. Göğsünden yola çıkarak tüm bedenini ve düşüncelerini, bundan sonra içinde yaşayacağı sonsuz bir hüzünle kaplıyordu.