1939 yılı Okuma Kitabı'nda, "Cumhuriyet Bayramı" kutlamalarından söz ediliyor ve şöyle deniyor:
"Anneleri onlara bu bayram için yeni giysiler, yeni ayakkabılar almıştı... Anneleri onları geçit alayını seyretmeye götürdü..."
Çocuklarının giyimlerini 1939'da alabilen annenin yerine 1953'te baba geçer:
"Her evin bir nizamı vardır. Baba para kazanır, eve lazım olan şeyleri alır, getirir. Anne evin temizlik yemek işlerine bakar, evi düzene koyar."
Benzeri örneklerden biri de 1963 Hayat Bilgisi 2. sınıf kitabında yer alıyor:
"Annem önlüğümü ve yakamı dikip ütüledi; babam da çantamı, kitaplarımı aldı."
Başka bir kitapta ise,
"Babam harcadı para
Aldı bana kundura" deniyor.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi anne artık çanta, kitap bile alamıyor; annenin yapıp ettikleri evinin dışına çıkmıyor. Ailenin geçimini sağlayan kişi olarak kabul edilen babanın otoritesine sık sık vurgu yapılıyor. Babanın "her türlü" harcamaya ve işe karar vermesi, paraya sahip olmasıyla birlikte değerlendiriliyor.
Sayfa 54 - Kaynak Yayıncılık - 1. BaskıKitabı okudu
... kadınların "doğurgan varlıklar" oldukları tanımı, hemen hemen evrensel bir tanım. Kuşkusuz, çocukları dünyaya getirenlerin kadınlar olduğu tartışılmaz. Ancak, burada tartışma götürür olan yön, bu doğal olgudan çıkarılan sonuçlar... Yani, kadınların kim ve ne olduklarının ve ne yapmaları gerektiğinin doğurganlıkları üzerinden yeniden üretim rolleri aracılığı ile belirlenmesi. Kadınlar, çocukları dünyaya getirdikleri ve onları emzirdikleri için, tüm çocuk bakımını ve sosyalizasyon sürecini üstlenmeleri bekleniyor ve yaşamlarını bu özelliklerinin belirlediği düşünülüyor.
Sayfa 11 - Kaynak Yayıncılık - 1. BaskıKitabı okudu
1945'ten sonra ders kitaplarında, annenin mutfakta gösterilişine ve ev işlerinin anne tarafından "mutlulukla" yapılışına tanık oluyoruz. Annenin asıl işinin ev içi hizmetleri olduğuna ilişkin örnekler ders kitaplarına yavaş yavaş giriyor. 1945-1946'da okutulan 1. sınıf Hayat Bilgisi (Kış) kitabında, "Evin Mutfağında" başlıklı
Biz kadınların, nasıl tanımlandığımızı öğrenmemiz için mesleki literatürü okumamıza gerek yok... Çünkü tanımlar tüm kültürlerde doğrudan ya da dolaylı biçimlerde yer alıp iletilirler. Toplumsal rollerle, söylence ve masallarla, törensel uygulamalarla, folklorla, kültürün sembolleri içinde ve düşünceleri ifade için kullanılan dille bildirilip aktarılırlar. Kadının değişik tanımlarına yol açan bu tutum, onun "öteki" olarak algılanmasına neden olur. Yani kadın, erkek olmayan diye tanımlanır.
Sayfa 12 - Kaynak Yayıncılık - 1. BaskıKitabı okudu
Kadınları bugün kamusal alandan dışlayan anlayış, onlan tarihte de "görünmez" kılmıştır. Tarihin cins olarak öznesi erkeklerdir. Çünkü tarih araştırmacıları da, kısa bir zaman öncesine kadar erkek merkezliydi. Kadınların; siyasetle, felsefeyle, bilimle, edebiyatla ilgilenmesi çok yakın zamana kadar engellenmiş, hâlâ da engellenmektedir. Bu anlayış kadınları bilim ve kültürün hep uzağında tutmuştur. Kimi kez kadın olarak matematikle ilgilendiği için derisi yüzülerek (Hipatia), kimi kez de cadılık ve büyücülük suçlamalarıyla yakılarak öldürülmüşlerdir. Tarih sahnesine çıkabilen hiç de az sayıda olmayan bu kadınların görünür kılınması çabası çok önemli olmakla birlikte, kadınların bu sahnede kitlesel olarak var oluşunu engelleyen etmenleri tek tek ortaya çıkarıp, cinsiyetçi ideolojinin kanıksanmış görünümlerini mücadele konusu yapmak gerekmektedir. Ailenin, hukukun, üretim ilişkilerinin, cinselliğin, ahlak ve geleneklerin, dinlerin, bilimin, edebiyatın, eğitimin; kısaca insanın varlık gösterdiği her alanın sorgulanması, alternatifler üretilmesi zorunludur.
Sayfa 16 - Kaynak Yayıncılık - 1. BaskıKitabı okudu
1950 öncesinde, kadınlara bazı mesleklerde yer vermeyen az sayıda örnek olmasına karşın, kadınları çalışma yaşamına yönlendiren, yüreklendiren pek çok örneğe rastlıyoruz. 1935 yılının, 5. sınıf Okuma Kitabı'ndaki "Esnaf Destanı" adlı şu dörtlük ilgi çekicidir:
"Biz esnaf takımı severiz işi
Çalışır, yaşarız erkek ve dişi
Aramızda yoktur tembel bir kişi
Ulusun özüyüz biz, şanımız var."
1952 yılı 5. sınıf Okuma Kitabı'nda ise aynı dörtlük şu biçime dönüşüyor:
"Biz esnaf takımı severiz işi
Çalışkan gayretli birer er kişi
Aramızda yoktur tembel bir kişi
Ulusun özüyüz biz, şanımız var."
Türkiye'de, kadın ve erkeğin birlikte ürettiği, birlikte "ulusun özü ve şanı" sayıldığı bir anlayıştan; ulusun maddi ve manevi değerlerini erkeğin ürettiğini veri kabul eden bir anlayışa doğru dönüşüm yaşanır. Buna bağlı olarak da, 1950'li yıllarla birlikte işçi kadınlar da ders kitaplarından çıkarılır.
Sayfa 44 - Kaynak Yayıncılık - 1. BaskıKitabı okudu