Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dinler Tarihine Giriş

Mircea Eliade

En Eski Dinler Tarihine Giriş Gönderileri

En Eski Dinler Tarihine Giriş kitaplarını, en eski Dinler Tarihine Giriş sözleri ve alıntılarını, en eski Dinler Tarihine Giriş yazarlarını, en eski Dinler Tarihine Giriş yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Taş insan için kendi kırılgan ve geçici yapısını aşan bir gücün temsilidir, gözleri kamaştıran, korkutan, çeken ve tehdit eden bir varlığı vardır, insan taşın büyüklüğünde, sağlamlığında, biçiminde ya da renginde içinde bulunduğu kutsal olmayan dünyadan farklı bir dünyaya ait bir gerçeklik ve güç bulur. Bir kaya parçası ya da bir çakıl taşı belli bir dinsel saygı görür, çünkü bir şeyi temsil eder ya da canlandırır çünkü bir yerden gelmektedir. Ölülerini ve kendilerini korumaya yönelik enerji merkezleri olarak kullanmışlardır. Bronz çağındaki mezar bekçisi taşlar ölüme karşı koruma sağlardı taş nasıl bozulmadan kalabiliyorsa ölünün ruhu da dağılmadan sonsuza kadar varlığını sürdürebilir.
Ekvator Afrikası'nda yaşayan Fang halkının tanrıyı anlama şekilleri.
Nzame(Tanrı) yukarıdadır insan aşşağıda Tanrı tanrıdır, insan insan Herkes kendi evinde kendi yerindedir.
Reklam
Kali Adored by the Gods, Bengal, India. (Mahavidya Kali)
Tüm kozmik düzlemlerde, "karanlık" bir dönemin ardından saf, yenilenmiş "aydınlık" bir dönem gelir. "Karanlık" simgeleri, ölüm ve bitki mitolojilerinde ("karanlıklara" gömülen tohumdan "yeni bir bitki" çıkacaktır, yeni ergin) ya da "tarihsel" döngü kavramlarında bulundukları gibi erginleme ayinlerinde de bulunmaktadırlar. "Karanlık Çağ"ın, yani Kāli-yuga'nın ardından kozmik çözülme, bunun ardından da (Mahāpralaya), yeni bir dönem, yenilenme dönemi gelmektedir. Aynı düşünceye, tüm tarihsel-kozmik döngü inanışlarında rastlamaktayız; bu düşüncenin çıkış noktası ayın evreleri değilse bile bu düşünceyi geliştiren ay evrelerinin ritimleridir. Karanlık dönemlerin, büyük çöküş ve çözülme dönemlerinin "değerlendirmesinden" ancak bu anlamda konuşabiliriz: her ne kadar "tarihin" tam olarak gerçekleştiği dönemlere denk gelseler de tarih üstü bir anlamları vardır; çünkü buradaki dengeler geçicidir. İnsanların yaşam koşullarının sonsuz çeşitliliği vardır; "özgürlükler," tüm "kuralların" alt üst oluşuyla, tüm eski yapıların yıkılışıyla teşvik edilir. Karanlık dönem, karanlıkla, kozmik geceyle özdeşleştirilir. Ölüm, bir "değeri" olduğu sürece değerlidir; yeni bir biçime hayat vermek için toprakta çözülen tohumlarla, karanlıklar içinde yatan larvalarla aynı simgeselliğe sahiptir.
Sayfa 192 - Kabalcı Yayınevi Birinci Basım: Ocak 2003 (59. Ayla İlgili Metafizikler)
Bantular şöyle der: "Tanrı, insanı yarattıktan sonra, onunla hiç ilgilenmez." Negrilleler "Tanrı bizden uzaktır," derler. Ekvator Afrika'sının ovalarında yaşayan Fang halkı din felsefelerini şu dizelerle özetlemektedir: "Nzame (Tanrı) yukarıdadır, insan aşağıda, Tanrı tanrıdır, insan da insan. Herkes kendi yerinde, herkes kendi evindedir."
İnsanlar, Yüce Varlıkları ve göğü, ancak gökyüzünden gelen bir tehlike doğrudan onları tehdit ettiğinde hatırlamaktadırlar; başka zamanlarda, dinsel faaliyetleri günlük gereksinimlerden ibarettir ve ibadetleri ve duaları bu gereksinimleri kontrol eden güçlere yöneliktir. Buna karşın bu durum, göksel Yüce Varlıkların özerkliklerinden, büyüklüklerinden ve önceliklerinden bir şey kaybettirmez; yalnızca "ilkel" insan uygar insanlar gibi artık ihtiyacı kalmadığında bu tanrıları kolaylıkla unutabilmektedir; var olmanın zorlukları karşısından insan gökten çok yere yönelmektedir ve yalnızca yeryüzünde ölüm tehlikesi altında kaldığında göğün önemini yeniden hatırlamaktadır.
Yaratıcılık düşüncesi kozmik düzen düşüncesiyle çok yakından ilgilidir. Gök, evrenin düzeninin arketipidir. Gök tanrı kozmik ritimlerin ve toplumların dengesinin devamının ve dokunulmazlığının güvencesidir. "Han," "Şef," "Efendi," yani "evrenin hükümdarı"dır. Sonuç olarak emirlerine uyulmalıdır (tanrının unvanlarında "komutan," "düzenleyici" niteliği çok açıkça vurgulanır).[87] Moğollar göğün her şeyi gördüğüne inanırlar ve yemin eder­ken "gök bilsin ki" ya da "gök görsün ki," derler.[88]
Reklam
Boğa biçimindeki tanrı kozmik boyutlar­daki bir tanrıça-inekle birleşir. Prişni onun adlarından biridir; Sabardugha başka bir adıdır; ama her zaman, her şeyi yaratan bir inek söz konusudur. Rig Veda, III, 38, S'de "her şeyi canlandıran inek Vişvarupa'dan" söz edilir; Atharva Veda, X, lO'da inek birbiri ardına tüm tanrılarla birleşir ve tüm kozmik düzlemlerde yaşamı yaratır; "tanrılar inekten gelirler insanlar da; inek güneş imparatorluğu kadar engin olan evrene dönüşür."[222]
Sayfa 103Kitabı okudu
:D
Girit'te garip bir mezar ya­zısı vardır: "Burada Zeus adındaki büyük öküz yatmaktadır."
Sayfa 107Kitabı okudu
Daha önce de gördüğümüz gibi bu yağmurlu gök-boğa- ­ulu tanrıça üçlüsü, Avrupa, Afrika ve Asya'nın tüm ön-tarihsel dinlerinin ortak yapılarından biridir. Kuşkusuz burada vurgulamamız gereken boğa suretindeki gök tanrısının doğumla ve bitkilerin hayatıyla ilgili işlevidir. Ulu tanrıçaların kocaları olan, Min, Ba'al, Hadad, Teşup ve öteki boğa biçimli yıldırım tanrılarında asıl say­gı gören bunların gökle ilgili yönleri değil, dölleyici nitelikleridir. Bunlar, Ulu Yeryüzü Ana'yla yaptıkları evlilikten dolayı kutsallık kazanırlar. Göksel karakterleri de hayat veren işlevleri dolayısıyla değer kazanır. Gökyüzü her şeyden önce gök gürültüsünün "çıktığı" ve bulutların toplanıp hangi tarlaya bereket yağdıracaklarına karar verdikleri yerdir; yani yeryüzündeki yaşamın devamına karar verilen yerdir. Göğün aşkınlığı, öncelikle hava durumuyla ilgili özelliklerinde yatmaktadır ve "gü­cü," sayısız tohumun bulunduğu bir deponun sahip olduğu güçtür.
546 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.