"Sağ olun, var olun," diye şakırdı. Hepsine şükranlarını sunardı, umutsuzluğa şifa dağıtan bütün hekimlere. Öncelikle, semavi siluetleri belli belirsiz seçilen, hepimizin ecdadı sayılacak olan Hazreti İsa’ya, Buda’ya ve Sokrates’e. Onların hemen altında öncü atalar yer alırdı, biraz daha açık seçik: Nietzsche, Kierkegaard, Freud, Jung. Yere biraz daha yaklaşınca da dedelerimiz, ninelerimiz sayılacak terapistler: Adler, Horney, Sullivan, Fromm ve işte Sandor Ferenczi’nin tatlı tatlı gülümseyen yüzü.
Ya sen kaç yaşındasın, Dr....? İsmini unuttum.
Her dakika, dedi parmağıyla şakağına vururken, bir düzine korteks nöronu sinek ölüsü gibi düşüp gidiyor...
Hayatının amacını bulmuş bir adamdı o, göğsünü gere gere şunları söyleyebilecek bir adam: İşte tam ait olduğum yerdeyim, yeteneklerimin, çıkarlarımın, tutkularımın zirvesindeyim.