Umutlar denizinin ortasında bir adaya doğarız. Yakamızı bırakmayan bir hisle yaşar gideriz: Bir şey eksik. Ama ne? Bir tamamlanmamışlık hissiyle yaşarız. Bizi ne tamamlayacak?
Beş altı yaşlarında bir erkek çocuğu bahçede oynarken düşmüş. Kıyıda onu seyreden annesi hemen yanına koştu. Onu ne azarladı ne ah vah edip telaşlandı. Hiçbir şeycik söylemedi. Oğlunu yerden kaldırdı ve ona sarıldı. Sadece sarıldı. O kadar. O sarılış, söylenmesi gereken tüm sözcükleri söyledi. O an muhtaç olduğu tüm duyguları çocuğun kalbine taşıdı. Çocuk başka bir söze ihtiyaç duymadı. Ağlamasını kesip oyuna kaldığı yerden devam etti.
İnsanlar birbirlerine değmeden ilerleyemez miydi?Ağzımızdan sadece ve sadece güzel kelimeler çıkamaz mıydı?Biz kimseyi incitmeden ,kimse de bizi incitmeden yaşayamaz mıydık?
"Aşk benliğimizden vazgeçmek değil, aksine bir başkasında var olma çabamızdır. Kendimizden, benliğimizden vazgeçtiğimiz yegane hal şefkattir,merhamettir... "