Ünlü fizikçi Wolfgang Pauli bilimde en hoş duyguların, hiç akıldan çıkmayan, insanı derinden etkileyen bir imgeyi örneklerle desteklemek, ona bir yuva bulmak olduğunu söylemişti.
On sekizinci yüzyıl bilimi Newton devriminin izinden giderek düzenli basitliklerin bilimini geliştirmesiyle ayırt edilirken, on dokuzuncu yüzyılın bilimi istatiksel mekanik aracılığıyla düzensiz karmaşıklık üzerinde duruyordu, yirminci ve yirmi birinci yüzyılların bilimiyse düzenli karmaşıklıkla yüzleşiyor. Bu yüzleşme başka hiçbir alanda biyolojideki kadar fırtınalı değil. Başka hiçbir alanda yeni kavramsal araçlara duyulan ihtiyaç bu kadar derin değil.
Linnaeus taksonomisi doğal varlık çeşitlerini hiyerarşik bir örüntüde birbirine bağlayan doğal düzenin bilgisini, "Yaratılış Planını" arıyordu. Hedefi görünürdeki çeşitliliğin ardında bir tür içkiniç zorunluluk, bir mantık keşfetmekti.