Bir kez biyoloji dersinden cezaya kalmış ve o öğleden sonra ilk kez Spinoza’nın bir kitabını okumuştu. Tek kelimesini bile anlamamıştı, ancak her biri büyük bir kubbenin altında söylenmişçesine yankılanan bu tümcelerin akıl almayacak denli incelikli azameti, yetkin sükûnet ifadesi onu etkilemişti..
“Ve lütfen zamanın acımasız olduğu cevabı ile beni uyarmaya kalkışmayın; zaman, en karmaşık hayal ve rüyalarınızın dahi erişemeyeceği boyutlarda şekil değiştirebilir..”
"Rakam bunlar. Hesap yaptığın zaman bir işlemden geçiyorlar. Bu sürece dikkat et, gerisi kendiliğinden oluyor! Bu onların yaşamı, başka bir yaşamları yok ve bunu onlara verebilecek tek kişi sensin."
Haritalarda bilinmeyen yerlerin üzerine yazılan "hic sunt dragones" yazısının anlamı, burada ejderhalar yaşar demektir bu, ama bugün artık buna inanan yok, ejderha diye bir şey de yok, zaten keşfedilmeyen bir yer de kalmadı.
Pencereye gitti, gökyüzü yükseklerde ve karanlıktı, yıldızlar görünmüyordu, rüzgâr saçlarını karıştırdı. Ve birdenbire dışarı çıkma isteği duydu. Dışarıya ve ötelere, dümdüz adımlarla...
Öne çıkan, kendi resmi içinde kaybolan ressamın bulanık darbı meseli değil, bir kış manzarasının içinden doğru yolu yavaşça ve sabrını yitirmeden arayan yolcudur.