Gözlerini kapadı. Artık burada olmadığını, hiç ama hiçbir yerde olmadığını hayal etmeye çalıştı, ama işte bunu hayal edemeyeceğini, gizli ya da hayalete dönüşmüş olarak, kendi hayalinde bile bir biçimiyle var olmak zorunda olduğunu anladı.
İlk kez, içindeki bütün bu patırtılardan, belleğindeki anıları saklayan görüntü ve seslerden farklı, hatta kendi fikirlerinden bile farklı bir varlık olduğunu anlıyordu.
Her şeyin aynı olduğu, ama bir bakıma pek de öyle olmadığı, özgürlük diye bir şeyin olmadığı ya da olmadığının bilincine varılabildiğine göre özgürlüğün var olduğu dışında hâlâ bir şey anladığı yoktu.
Yağmurun yağıp yağmadığından ya da gökyüzü, toprak ve havada beliren, gri renkteki nemliliğin kendi hayalinin yarattığı bir ürün olup olmadığından bir türlü emin olamıyordu.
Pencereye gitti, gökyüzü yükseklerde ve karanlıktı, yıldızlar görünmüyordu, rüzgâr saçlarını karıştırdı. Ve birdenbire dışarı çıkma isteği duydu. Dışarıya ve ötelere, dümdüz adımlarla...