Hepsinde de aynı yüz vardı.
Dünyaya biraz küskün ve uzak bakan, kenarları çizgilenmiş .
gözler, geniş bir alna düşen kırlaşmaya başlamış inatçı bir perçem ve bu görüntüye hiç uymayan alaya bir kahkahayla genizden gelen, kelimeleri dolu dolu söyleyen boğukça ger gin bir ses. Bu yüzü, kendisini nasıl güldürdüğünü her hatır ladığında ruhunda beliren o acı dolu karmaşa gene oradaydı:
öfke, nefret, "ben onsuz yaşayamam" inana ve şefkat.