"Yaşadığı bu çöküntüde, hastalığın buhranlı cehenneminde yalnızca tek duygu kalmıştı içinde: direnç. Tarifsiz ve belki de yersiz bir öfke ve karşı duruş."
Helsinki’de yapılacak bir dilbilim kongresine katılmak üzere uçağa binen Budai isimli bir dilbilimci, Helsinki yerine hiç tanımadığı bir kentte bulur kendini. Üstelik tek sorun nerede olduğunu bilmemesi değildir; geldiği hıncahınç insanla dolu bu tuhaf kentte Budai’nin hiç bilmediği bir dil konuşulmaktadır. Mesleği gereği her dilde ortak olan birtakım kodları bilen Budai, ne yaparsa yapsın bu kentte konuşulan dili bir türlü çözemez. İnsanlara derdini anlatıp bir an önce tekrar uçağa binmekten başka bir isteği olmamasına rağmen pasaportu alındığı için hiçbir yere hareket edemez. Hapse düşer, ne konuştuğunu hiç anlamadığı bir kadınla ilişki yaşar, başına gelen tuhaf şeyleri çaresizce anlamlandırmaya çalışır…
Dilbilim, insana rağmen insansızlık, yabancılaşma gibi konular üzerine düşünmeyi seven okurların sevebileceği oldukça ilginç bir kitap.
Dilbilimci Budai, Helsinki'de toplanacak bir dilbilim kongresine gitmek üzere uçağa biner ama yolculuğun sonunda indiği yer ne yazık ki Helsinki değildir, aksi gibi anlamadığı bir dilin konuşulduğu, tanımadığı büyük ve aşırı kalabalık bir kentte bulur kendisini. Nasılsa dilbilimciyim birini bulurum konuşacak düşüncesi ile geçirdiği bir gün sonrasında hiç kimsenin onunla ayno dili konuşmadığını hatta anlamadığı gerçeğini kabul etmek zorunda kalır. Geriye kalan kalabalık içindeki yalnızlıktır. Hiç dilini bilmediğiniz, nerede olduğunuz hakkında en ufak fikrinizin olmadığı hatta ve hatta parasız kaldığınız bir kentte ne yaparsınız kurtulmak için? Polis mi, hastane mi, tren garı mı yoksa otogar mı nereye gidersiniz ? Budai bu kıskaçtan kurtulabilecek mi?