Kitap üç kişinin etrafında dönüyor. Garip deneyler yaptığı için üniversiteden atılan yarı bilim insanı hippi bir baba, akıl hastanesinden kaçmış eve dönmeye çalışan bir ağabey, dokuz yaşına kadar üç cinayet işlemiş, devlette kaydı olmayan 16 yaşındaki tombul ergen Frank. Olaylar İskoçya’nın kuzey-doğu kıyısında rüzgârlı ve boş bir adada geçmektedir ve Frank yalnız geçen günlerini, arada geri dönüşler yaparak geçmişini bize anlatmaktadır. Babası eski bir hippi olduğundan medeniyetten uzak bir yerleşim seçmiştir. Babasının takıntılı yapısını, annesinin sorumsuzluğunu, penisinin kazaya kurban gitmesini, kadınlara olan öfke ve nefretini, ağabey Eric’in aklını kaçırma hikâyesini ve tabi ki cinayetlerini sırayla Frank’in ağzından öğreniyoruz. Babasının takıntılarını anlatırken aslında kendi obsesif kompulsif bozukluğunun kaynağını açıklamaktadır okuyucuya. Belki de Eric ile en büyük farkı budur, Eric çılgınlıklarını içinden geldiği anda ve belli bir düzene uymadan dürtüsel yapar. Frank ise düzenli ayinlerin sonunda kehanet kutusundan çıkan infazların adamıdır. Her şeyi düzenlidir, belli bir sıraya sahiptir, işlediği cinayetler bile.