Bizim çocukluğumuzda “hırsız” kelimesi, büyük küçük herkesin baş umacısıydı. O zamanlar bu kelimenin özü değil, sözü bile sinir oynatırdı. Şimdi kim bilir günde kaçı yanımızda oturuyor, kaçı beraberimizde geziyor, kaçıyla iş görüyoruz?
Ah, on beş sene evvelki çocukluk ve şimdiki ben Tatsız, neşesiz, muhabbetsiz, aşksız ve heyecansız, her şeysiz, boş bir hiçten daha boş geçen durgun hayat sermayesi.
Ömer Seyfettin'in Falaka kitabını 3. sınıftayken okumuştum. İçinde birkaç hikaye daha vardı. Gayet hoş duruyordu aslında. Okuduktan sonra bir daha Ömer Seyfettin okuyamadım. Hâlâ nasıl hissettiğimi hatırlıyorum. Biraz o zamanki halimden şöyle anlatayım:
Kitapta ilk defa duyduğum bir kelime vardı: "FALAKA" Kitabın adı niye böyle ki?