Fethi Gören Ulema

Fatih Sultan Mehmed'in İlim Ordusu

Soner Demirsoy

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hadis-i Şerif
“İnsan öldüğü zaman kendisinden ameli kesilir (sevâbı yazılmaz): Ancak üç şey müstesnadır: Onlar da, sadaka-i câriye (vakıf gibi faydası devamlı olan hizmet) ve kendisinden faydalanılan ilim veya kendisine duâ eden sâlih evlât." (Sahîh-i Müslim, 25/14)
Sayılamayacak kadar çok iyi huylara sahip olan Molla, en kötü huyların başında gelen haset yolunu öyle bir kapatmıştı ki, akranlarından biri bir makama tayin edildiğinde, "Kişi, kendi kusurunu göremez. Eğer benden üstün yanları olmasaydı, Allah katında o makam ona verilmezdi" derdi. Bir gün Molla Gürânî'ye "Şeyh İbnü'l-Vefâ, Molla Hüsrev'i ziyaret ediyor ama seni ziyaret etmiyor" dediler. O da, "Doğrusunu yapıyor. Zira Molla Hüsrev ziyaret edilmesi gereken, ilmiyle âmil bir âlimdir. Ben âlim olsam da sultanlarla iç içe oldum. Bu yüzden beni ziyaret doğru değildir" dedi.
Reklam
Zamanın Ebu Hanifesi
Molla Hüsrev orta boylu, gür sakallı, sakin tabiatlı bir insandı.Maddi bakımdan varıklı iken gösteriş ve süse önem vermezdi. Son derece mütevazı olup, övülecek ahlak ve beğenilecek davranışların çok idi. O, ilmi ve tevazuuyla halkın gönlünde öyle bir yer tutmuştu ki Cuma günleri Ayasofya Camii'ne girdigi vakit cemaat hep birden ayağa kalkar, kendisine hürmet göstererek mihraba değin ona yol verirlerdi. Sultan Mehmed Han, hünkâr mahfilinden halkın Molla Hüsrev'e olan muhabbetini dikkatle takip eder, kendisinden "Şu gördüğünüz zât, bu zamanın Ebû Hanifesi'dir" diye övgüyle bahsederdi.
Fethin 571. yıldönümü hatırasına...
Büyük dahi Fatih Sultan Mehmed Han'ın hususiyetlerini, "İstanbul'u fethederek Peygamber Efendi miz'in (s.a.v.) müjdesine nail olmuş bir hükümdar, devlet idaresinde adaletli bir sultan, onlarca devleti himayesine alan büyük bir fatih, savas meydanlarında cesur ve maharetli bir kumandan, muhatabına tesir eden usta bir hatip, teknik sahada birçok icada imza atan mucit bir mühendis, Avni mahlasıyla şiirler yazan büyük bir şair, ilim ve fen sahasında mütehassis bir âlim, Kanunname-i Ål-i Osman ismiyle ka- nunlar yapan uzman bir hukukçu, fethettiği ülkeleri, kurduğu vakıf- larla imar eden gönlü zengin bir hayusever" şeklinde bir paragrafta özetyeleyebiliriz.
Arap Diyarında Dahi Emsali Yoktur"
Fatih Sultan Mehmed, Timurlu Devleti'nin önde gelen matematikçi ve astronomi âlimlerinden Ali Kuşçu'yu Istanbul'a davet etmişti. Büyük âlim yol boyunca büyük merasimler, birbirinden kıymetli hediyelerle karşılandı. Üsküdar'a geldiginde Sultan Mehmed Han bir kadırga donatıp Rum diyarının âlimlerini onu karşılamaya gönderdi. Bunlar arasında İstanbul Kadısı Hocazâde Muslihuddin Efendi de vardı. Karşı kıyıya geçmek için kadırgaya bindiklerinde Ali Kuşçu, ilmî bir bahis açılmadığına dikkat çekmek için, "Hayret! Rum denizi dalgalı değil." dedi. Hocazâde "Çok derin olduğundan hafif rüzgârla dalgalanmaz." cevabını verdi. Ali Kuşçu, Hürmüz Denizi'nde (Basra Körfezi) gördüğü med-cezir hadisesini anlattı. Hocazâde'ye bu hadisenin nasıl meydana geldiğini izah etti. Bir vakit sohbetten sonra sözü Seyyid Şerif Cürcânî ile Allâme Teftâzânî arasında geçen mübahaseye getirdi ve Allâme Teftâzânî'nin görüşünü tercih ettiğini söyledi. Molla Hocazâde, "Ben de önceleri öyle olduğunu zannediyordum. Lakin iyice tahkik ettiğimde Seyyid Şerif'in haklı olduğunu gördüm. Bunu da kitabımın haşiyesinde yazdım" dedi. Hizmetçilerinden birini evine gönderip ilgili kitabı getirmesini istedi. Yazdığı hâşiyedeki delilleri arz etti. Ali Kuşcu, bir vakit mütâlaa ettikten sonra Hocazâde'nin görüşünü kabul etti. Ali Kuşçu, İkinci Mehmed Han katına çıktığında padişah kendisine, "Hocazâde'yi nasıl buldunuz?" diye sordu. O da "Rum ve Acem diyarında emsalsiz biri" deyince padişah "Arap diyarında dahi emsali yoktur" dedi.
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.