Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Felsefe ve Vahiy

Veysel Kaya

Felsefe ve Vahiy Sözleri ve Alıntıları

Felsefe ve Vahiy sözleri ve alıntılarını, Felsefe ve Vahiy kitap alıntılarını, Felsefe ve Vahiy en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şeyi bildiğini düsünuyorsan, bilmelisin ki Yüce Allah'ı bilmedikçe hiçbir şeyi bilmiş sayılmazsın.
(21) Şöyle denilmiş: Yüce Allah'ın tüm fiilleri hikmet ve yarara dayalıdır. Yaratılmışlar söz konusu olduğunda, akıl açısından hikmet ve yararı birbirinden ayırmak imkânsızdır; bu iki şey birbirine bağlıdır. Hikmeti Yüce Allah'a yakıştırırız; çünkü hikmet; bilme, cömertlik, esirgeme gibi Allah'ın kendine ait sıfatlarındandır. Yararı ise yaratılmışlara yakıştırırız. Yarar, hikmetin sonucudur. Yüce Allah yaratıkları için en yararlı olan neyse ancak onu yapar. Bu yararın nedeni ise hikmettir.
Reklam
Bilmeyene bir şeyi kanıtlamak kolaydır; ama kabul ettiğini söylemesini sağlamak zordur!
Hikmet denilen şey, doğru eylem ve yüce Allah'ı tanımaktır.
(38) Allah'ın kendi özünden ayrı bir güçlülük vasfı sayesinde güçlü olması, kendi özünden ayrı bir bilgi sayesinde bilen olması, kendi özünden ayrı bir dirlik sayesinde diri olması imkansızdır. Kanıtı şu şekildedir: Yüce Allah böyle olsa, O'nu diri, güçlü, bilen yapan vasıflar için iki durum söz konusu olurdu. Ya bu vasıflar ezelidir, ya da sonradan ortaya çıkmıştır. Ezeli olsalar, bilgi, dirlik, güç gibi sıfatlar olmaları yerine, “bilen”, “diri”, “güçlü” gibi bu sıfatlara sahip varlıklar olmaları da mümkündü. Çünkü ezeli olan bir şey, diğer bir ezeliye kendi özü dolayısıyla benzemelidir. Ortaya çıkmış olsalar, Allah onları ortaya çıkarmadan önce bilgisiz, cansız, güçsüzdür, demek olur. Öyleyse Yüce Allah, kendi özünden ötürü bilen, güçlü, diridir. Aslında tüm bu sıfatlar Allah için tek bir anlam, tek bir gerçeklik taşır.
İnsan bilmeli ki, eriştiği tüm iyilikler, yüceler yücesi Tanrı'yı bilmekle (marifetullâh) eline geçer. Yine bilmeli ki, bilgilerin en yükseği (eşrefü'ulüm), ululuğu yüce Yaratıcıyı bilmektir. Bu bilgi, en son hedef, en büyük kazanımdır. Bilmeli ki, isimleri kutlu olsun, İlk Gerçek'i görmek (rü'yetu'l Hakki'-evvel) ancak ilahi nurla müyesser olur. Tanrı'nın kitabı, çeşitli ayetlerde bu durumu dile getirir. Örneğin, “Bu nurla Allah dilediği kimseye kılavuzluk eder”, “Nur üstüne nur, Allah dilediği kimseye, nuruna ulaşması için kılavuzluk eder” (en-Nur 24/35). Allah bu nuru, peygamberlere, bilgelere, iyi kullarına özel kılmıştır. Onlar da Rabblerinin nuruyla Rabblerini tanımaya erişmişler. Bu Yüce Tanrı'nın, peygamberlere verdiği en muazzam mucizelerdendir. Allah bu nurla elçileri diğer âdemoğullarından ayırmıştır. Bu öyle bir ilahi iştir ki, onu sadece Tanrı'nın ehil kıldığı kimseler anlayabilir. İnsanların, Tanrı'nın bu özelliği verdiği ve rütbesini diğer insanlardan üstün kıldığı böyle kimselere itaat etmeleri gerekir. Allah onların buyruklarına aceleyle uymalarını ve dinin yargılarını kabullenmelerini insanlar için gerekli kılmıştır.! İbn Dadhürmüz
Reklam
Tüm işler ancak tevhid ile değer kazanır; tüm bilgiler sonunda tevhide götürür. Eğer insan evreni ve İçindekileri mertebelere, gerçekliklere, izlere ve sıfatlara göre bilmekle yüceliyorsa, o evrenin tanrısını, rabbini, yaratıcısını, yöneticisini, çekip çeviricisini, birleştiricisini, derleyip toplayıcısını, ayırıcısını bilen sence nasıldır? Bilgi ancak tevhidle olur. Yalnızca bilgiyle iş temize çıkar. Tevhidin dili, birleme ve ayırmayı birleştirmektir. Baş olmak, birlik olmadan olmaz. Başkanların sayısı arttığı müddetçe başkanlığı doğuran etkenlerdeki kusurlar da artar, Yüce Allah'ın kitabında şöyle denir: “Eğer yerde ve gökte bir tanrı yerinde daha fazla tanrı olsaydı, yer ve gök bozguna uğramıştı” (el-Enbiyâ 21/22).
Hangi netice birlemenin neticesinden daha güzeldir? Hangi maksat, birlemenın maksatlarından daha ötededir? Hangi insan Yüce Tanrı'yı bilen ve bu bilgiyle O'na meftun olup O'nu bulan ve O'nun hakkını verip O'na uyandan daha mutludur?
İbn DadhürmüzKitabı okudu
Tevhidin hakkıyla kavranması; varlık, birlik ve bunların bahşedicisi olan Yüce Yaratıcı hakkında bilinçli bir bilginin, yani marifetin gerçekleşmesine neden olur. İnsanı kendi doğasına uygun mükemmelliğe ulaştıracak şey, marifeti kuşanmasıdır. Böylelikle insanın yapıp etmesi, Yaratıcının tüm var-olanların içine koyduğu kanuna uygun olarak gerçekleşir. “Birlemeyi ve ayırmayı bir araya getirmek, tevhidin lisanıdır”,9 yani insan, ilahi bir bağış olan aklını kullanarak, var-olanların gerçek nedenini görebiliyorsa birlemeyi; O'nun zatını O'nun aşağısında bulunan varlıklardan yüceltebiliyorsa ayırmayı bir araya getirmiş ve tevhidin lisanıyla söz söylemiş olur. Tevhidin lisanıyla konuşanların yolu, peygamberlerin ve onların izini süren filozofların, mütekellimlerin, mutasavvıfların yoludur; hususen “tevhidin lisanı”ndan bahseden Bağdatlı Sırri es-Sakati'nın9”7, Ebü Yezid el-Bistâmi'nin* ve nihayet Sa'id b. Dâdhürmüz'ün yoludur.
Şöyle diyorum: Âhiretin var olduğu ancak Yüce Yaratıcıyı kabul eden, herhangi bir itiraz, kuşku olmaksızın gerçekten O'nun birliğine inanan birine karşı kanıtlanabilir. Din mensubunu materyalistten ayıran, âhirete inanmasıdır. İnanan inkârcıdan, itaat eden ısyankardan gerçekte bu yön ile ayrılır. Yüce Yaratıcı'yı ikrar eden, o yüceler yücesinin güçlü, bilge, cömert, adil olduğunu benimsemiş olan biri, kesin olarak bilir ki, Yüce Yaratıcı hikmetle niteleniyorsa âhirete dönüşün de gerçekleşmesi zorunludur. Bununla beraber Allah'ı güç, cömertlik, adalet ile niteliyorsak, bu niteliklerden dolayı da “Dönüş”ün zorunlu olarak gerçekleşmesi gerekir.
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.