Kitap yazarın şahit olduğu Üsküdar ile başlıyor. Üsküdar'ı tarif ediyor, mekanlarından, bostanlarından, anılarından bahsediyor. Başlangıçtaki Üsküdar portresini çizdiği kısımları anlamadan okudum. Üsküdar'ı çok da bilmediğim için yerler zihnimde bir fotoğraf oluşturamadı. Akif Ersoy'un Süleymaniye Kürsüsünde ve Fatih Kürsüsünde yazıları gibi bu kısmı da, geze geze okuma, yazarın şurasında dediğine şahit olma isteği de buralarda belirdi.
Kitapta öğrencilik yıllarından bahsettiği kısımlar okumaktan en çok keyif aldığım kısımlardı. Ayazma 21. İlkokulu ile başlayan, Galatasaray Lisesi, İstanbul Üniversitesi ile devam eden süreç okudukça beni hayran bıraktı. Yazarın azmi, çalışmaları, okumaları, atletizmi, hocaları... Bilhassa bu bölümlerde matematik ile ilgili kısımlarda beni etkisi altına aldı. Okulsuzluk düşüncesinde olsam dahi, kendimi "okunacaksa böyle okullarda okumalı, yoksa bizim liselerimiz, üniversitelerimiz zaman kaybı" diye düşünmekten alamadım. Öyle bir zincir ki, köklerinde Feza Gürsey ve Cahit Arf, meyvelerinde Şafak Ural ve Şaban Teoman Duralı var. Hele üniversitedeki o sınavlar... Nerede bizim defterden çalışıp geçmelerimiz nerede onların sözlü olarak kendilerini ispat ettikleri! Bu eğitim bölümlerinin herkes tarafından okunmasını isterim.
Yazar ilerleyen kısımlarda ailesinden daha detaylı olarak bahsediyor. Son kısımlarda başından geçen birkaç olayın aktarımıyla bitiyor.
Dili telaffuzu hoş, ne yazık ki artık günlük hayatımızda duymadığım kelimeleri ihtiva etmekte ve "â, û" lar sayfalara ayrı bir görüntü güzelliği, okuma lezzeti katmakta.