Eserde, 28 Şubat 1997 tarihinde başlayıp dine ve dindarlara yapılan baskıların en ağır şekilde hissedildiği dönemde çok zengin ve varlıklı bir ailenin kızı olan katı görüşlü, saldırgan, saygısız, sert üsluba sahip ve ateist ruhuyla kendine Allah’ı düşman etmiş, yolunu kaybetmiş, kafası sorularla dolu, söz dinlemez, asi bir kız ile “adam kazanmak için yaşamalı, kaybetmek için değil “ diyen üniversite hocası arasında yaşanan ibretlik olaylara tanık oluyoruz. Ateizm, deizm, materyalizm gibi dine ters düşen ama Müslüman gençlere Allah’ı inkar ettiremedikleri için uydurma ilah icat ederek deizmi kullanıyorlar. Yani deizim gençleri maneviyattan koparmak için oluşturulan bir projedir. Çünkü uydurdukları ilah ceza vermiyor, hesaba çekmiyor ve denetlemiyor. Bu yüzden bizim inandığımız Allah ile hiçbir benzerliği yoktur.
Risale-i Nur’ da dediği gibi; Allah’ı bulan neyi kaybeder? Allah’ı kaybeden neyi bulur? Bulsa da başına bela bulur.”