Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Golyat'ın Ölümü

Mehmet Kemal Erdoğan

Golyat'ın Ölümü Gönderileri

Golyat'ın Ölümü kitaplarını, Golyat'ın Ölümü sözleri ve alıntılarını, Golyat'ın Ölümü yazarlarını, Golyat'ın Ölümü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
NEFİS Davut şeytana bunları söyledikten sonra birdenbire karşısına cadaloz bir kadın hüviyetinde ve bir cadı keyfiyetinde nefis çıktı. O da başladı tıpkı evvelki gibi konuşmaya, aman vermeden söz taarruzuna: "Sen birlikte yaşadığımız adam. Seninle bir ömür geçirdim. Beni hiç mutlu etmedin. Asla hayatın zevklerini bana tattırmadın. Sırrına bir türlü vakıf olamadığım bir sürü ıvır zıvır işlerle beni meşgul edip susturmaya çalıştın. Ben dünyanın zevklerini istiyorum. Çok uzak ve hiçbir belirtisi görülmeyen mükafatlarla avunacak kadar ahmak değilim. Beni mutlu etmelisin. Seninle nikahlıyız. Bana dünya zevklerini tattırmalısın. Yoksa senden intikamımı alırım. Seni perişan, lezzetlerini vehim ve vesveselerle zir ü zeber ederim. Kazanımda kaynattığım büyü sularını dökerim her anına. Senin karşına yedi başlı ejderhalar çıkarırım. Bir lokma gibi seni yuttururum onlara. Kükürtlü dumanımı salarım mağaramdan bütün hayatına. Bütün 'davam' dediğin ve tohumlarına gözyaşı gönderip, ızdırap toprağında yeşerttiğin çiçekleri zehirlerim, soldururum. Bana boyun eğmezsen ve beni memnun etmezsen seni en zayıf zamanlarında yakalayıp, şeytanla işbirliği yaparak bir yaprak gibi sarartır, kuruturum. Sonbahar rüzgârı vurmuş ağaç dalları gibi kadit bırakırım. Baharı uğratmam gönül ülkene. Uğrayan ümit ve aşk çiçeklerini de fanilik kezzabı dökerek çürütürüm.."
Reklam
Ecel beni bir aslan gibi kovaladıkça, önümde kabir ejderi bir leviathan gibi beni bekledikçe ve bir lokma gibi yutmak için iştahlı bir şekilde intizar ettikçe, sağımda ki mezaristan ve yokluk çukurları bakıp her gördüğümde beni elem deryasına saldıkça ve içime en korkunç azapları verdik- çe, solumdaki kaos ve yokluk uçurumları beni bir mengenede sıktıkça, başım üstünde hayatın öfke ve şiddet şimşekleri daimi çaktıkça, varlıkların korku veren çehreleri beni buna- lim girdabına çektikçe, ölümden bin beter acıları bana tattır- dıkça ben nasıl rahatlıkla zevk ederim ve huzur içinde lezzet yudumlarım. Bunları yok edebilirsen et. Beni sahil-i selamete çekebilirsen çek. Sonra bana deki 'Gel zevk edelim ve ha- yatın lezzetlerini damla damla içelim. Çağlayanlar gibi içimize boşaltalım. Yoksa ey içimdeki ses, ey menhus yaratık, ey iblis! Beni yalnız bırak. Ben elemlerimle hüzünlerimle, bir genç heykeli yapmanın verdiği ızdıraplarla onun acılarıy- la çok mutluyum. Hayatım senin çağırdığın 'bir tane yedirip ardından on tokat vuran' iklimindekinden daha füsunkar ve daha lezzetli geçiyor. Beni davet ettiğin yer ve yön bir çımaz sokaktır ve sen, beni aldatmaya çalışan menhus şeytansın.
Gözlere sunulan karanlık bir tablodan başka bir şey değil. Gözler; o rengarenk ışık cümbüşüne hasret gözler, bu kara dumanın ördüğü tablodan aldığı görüntüleri kalbe gönderdiğinde korkunç bir ürperme geçiriyor gönül, ruh... Bir zaman tüneli midir bu, nedir? Bir zaman dehlizi mi, bir hayat labirenti mi, bir ömür çukuru mudur bu? İnsan çevresine baktığında medet beklediği, yardım intizar ettiği yönlerden elem cürufu akmakta ve kalbi hüzün ve keder okyanusunda boğmakta... Bir girdap mıdır bu hâl, nedir? Bir vakumda yutulmak mıdır bu feci durum?
Reklam
Çile ve ızdırap elbette onun başından hiçbir zaman eksik olmayacaktı, belki heykele son gözyaşı noktasını koyuncaya kadar belalar ardını bırakmayacaktı; bunu biliyordu. Çünkü dostların gıptası ve düşmanların kıskançlığı bazen amansız musibetler doğururdu.
Ceylanlar dağlardan vadilere siyah ahu gözlerinden yaş akarak iniyordu bu gece. Bir acının zehirli iklimini taşıyordu karanlık... Bir elemin, doğacak bir belanın ilk acılı çığlıklarıydı baykuşların serenatları. Gece bir elem yumağı, karanlık bir kaos ağıydı bu demde.
Reklam
Hayat güzel. Ömür kısa. Söylenenler hep acı. Doğsun artık senin de ufkundaki kader yıldızı. Onu kendi ellerinle yokluğa gömme. Sis ve duman içinde boğma..
Hani bir dert ortağı arar ya insan. Çevreden gelen tazyikler onu kıskıvrak alır ya kollarına. Kementleri boynuna, prangaları ayağa ve kollara geçer ya kederlerin. Artık kapkara bir iklim oluştuğunu zanneder ya insan çevresinde. Ta iliklerine kadar bu zift renginin zebunu olur ve asla kurtulamayacağını vehmeder ya içten içe. İşte öyle anlarında bir şefkatli sine arar kişi. Bir ümit bestesi dinletecek kalp ve gönül arar.
Fesuphanallah. Bela "geliyorum" demezmiş ne kadar doğru." Allah'ım beni kötülerden ve bütün kötülüklerden koru... "O gece öfkesinden uyuyamadı Davut Usta. Fırını yaktı ve tavasını eline alıp altın süzmeye koyuldu. Belki biraz çalışır ve meşgul olursa siniri geçer ve öfkesini dağıtırdı...
Her yer ve yönü nefsin kalın duvarları kaplamış. Adeta dört tarafı kapalı bir oda içinde elem çekiyordu böyleleri... Mal ve menalleri de karşılarında... Ama ne fayda... Duyguları ölü, ruhları bitkin ve tedirginlik bütün kalplerini kaplamış. Ama bir hiç uğruna bütün bunlar. Bir fani gölge için... Platon'un mağarası ve dıştan akseden gölgelerini tekrar hatırladı...
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.