Ejderha Mızrağı serisi ister istemez bütün fantastik seriler gibi Yüzüklerin Efendisi serisiyle karşılaştırılıyor. Henüz o seriyi okumamış olanlar için- benim gibiler yani- güzel sayılabilecek bir seri gibi duruyor. Ancak çok da yeni ya da değişik birşey yok sanki: elfler, cüceler, büyücüler, iyiler, kötüler. Ağır ağır, keyfine vara vara; arada ne oluyordu unutarak okudum. Krynn adında yeni bir evrendeyiz. Burada da kötüler herşeyi ele geçirmek ve yok etmek istiyor. İyiler de ne yapsın, mücadele edip iyiliğin kazanması için uğraşıyor. Fantastik kitapların en güzel yanı bu dünyadan uzaklaşmamızı sağlaması. Okurken de iyi edebiyat dediğimiz eserlerden beklediğimiz şeyleri bir kenara koymamız gerekiyordur belki de. Daha çok başka bir dünyada, başka maceralarla var olabilmek için bir kaçış yolu gibi düşünmek gerekiyor kimbilir . Bu sefer dünyayı ve insanı anlamak için değil, sadece uzaklaşabilmek, unutabilmek, başka birisi veya birileri olabilmek için. Ejderha Mızrağı serisinin ilk kitabı olarak Güz Alacakaranlığını Ejderhaları oldukça iyi bir başlangıç kitabı gibi göründü bana. Pek aksamayan bir ritm, ilginç olabilen karakterler ve özellikle de alışageldiğimiz karakterlerin dışında kalabilen Raistlin, orijinal Tas, ve kitabın sonlarındaki kısa ömrüne rağmen trajik hayatıyla Malfleur akılda kalabiliyor. Kitabın dili aceleye gelmeyen, karakterlerinin psikolojileri üzerine çok da eğilmeyen ama vasat olabilecek bir çizgiden de uzak duran bir tarzda ilerliyor. Mizah da bu dil ve anlatımın bir parçası ve zorlama hissi vermiyor.
İyi okumalar...