Hayatta iki an vardır ki her şeydir:
Ne olacağımızı seçmekte özgür olduğumuz şimdiki an ve seçimimizin olmadığı ve kararın Allah'a ait olduğu ölüm anı.
"Bak" dedi, gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmaksızın, "gündüz masmavi olan göğü şimdi kapkara görüyorsun. Oysa aynı gözlerle bakıyorsun. Çabanın boşa gitmemesini istiyorsan, göğü, gece gündüz aynı aydınlıkta görebilecek gözler edin. "
“kökte karar kılan, gelip geçiciliğe ya da dönüşüme uğramaz. bilgisi ve kavrayışında sabit kalır. ama dallara takılıp kalan, dönüşüm ve değişime uğrar, eşya onun gözünde çoğalır; böylece de unutur, savsaklar ve cahil olur.”
“Âleme ha şimdi gelmiş ol ha eskiden” dedi, “sonunda bir yolcusun sen, postunu düreceksin bir gün. Sana da tuhaf gelmiyor mu bu gidiş, bak kimse kalmıyor, gelen gidiyor, giden kalıyor, hiç düşünmüyor musun bu nasıl bir düzendir?”
'ömür geçtikten sonra,acı olmuş,tatlı olmuş ne önemi var.can dudağa değdiğinde,nişapur'da olmuşsun,belh'te olmuşsun ne farkı var.muhabbet şarabı iç.çünkü benden ve senden sonra ay,hilalden dolunaya,dolunaydan hilale geçip duracak.'
İnsanın suretinin tezahürü,yaratıldığı esnadaki ilahi teveccühe dayanır.Bu, Allah'ın iki kudret eline dayanmaktadır.İki elden biri gaybı,diğeri görünür âlemi tutar. Birinden kutsal ruh zuhur eder,diğerinden kainat doğar.Kainattan kastım,biçimler,sayılar,harfler,kelimeler ve kitaplardır.Ağaçlar,kuşlar,çiçekler,denizler ve dağlardır.Onlara yağmurları,ırmakları,çocukları,ışıkları ve gölgeleri de ekleyebilirsin. Ve sonsuz çoğaltabilirsin.Yaratılış sonsuzdur.Tecellinin sınırı yoktur. Biz sınırlarız. İnsanoğlu tanımlar ve niteler. Bu sınırlara da dönüp isyan eder.
Değişmenin değişmez bir yasa olduğu dünyada,sevdaya boğulmamız,güzelle dolaşmamız gerektiğini söylüyorlar.İlk'e ve son'a aklımız yetmiyor madem,kana kana içmeli ezel şarabından.O zaman seher çağı açılıyor.