Deniz kenarında bir mâlikanede, on iki lanetli kız yaşıyordu...
Kahramanımız Annaleigh, deniz kenarındaki Highmoor mâlikanesinde kız kardeşleri, babası ve üvey annesiyle beraber yaşamaktadır.
On iki kız kardeşten 4’ü trajik şekillerde hayatlarını kaybediyorlar. Biri hastalıktan, diğeri boğulmaktan, öteki ayak kayması sonucu ve bir diğeri de uçurumdan düşerek.
“Biz, Tuz Halkı, bu bedeni denize geri
teslim ediyoruz.”
Bu aile, bu cümleleri o kadar çok duyuyorlar ki artık yas tutmaktan bitap düşmüş durumdalar ve bu halkın bir geleneği var ki ölen birinin ardından bir yıl boyunca baştan aşağı simsiyah giyinerek, siyah kurdeleler takarak, aynaları siyah tüllerle kapatarak hayatın tüm renklerinden mahrum kalarak yaşamaları gerekiyor. Ve bu aile bu üzüntüyü o kadar çok ve üst üste yaşıyor ki en ufak bir haberde bu sefer kim öldü diye korkuyorlar. Bunca talihsiz ölümden sonra halk, ailenin kızlarının lanetli olduğu söylentisini yayıyor.
Ancak Anneleigh, bu ölümlerin tesadüf veya kaza olmadığına kafayı takmış bir durumda ve bu işin peşini bırakmaya hiç niyeti yok.
Tanrılar, lanetler, hırçın deniz, gizli kapılar, balolar, danslar, sırlar, aşklar, hayaletler, neler neler var kitapta.
Seveni de çok kitabın sevmeyeni de. Ben sevdim. Anlatılan fantastik dünya, karakterler ve olaylar güzeldi. Sonu belki daha farklı bitebilirdi ama hiç olmazsa sizi sinir edecek biçimde cevapsız bırakan sonlardan değil. Fantastik dünya severlerine tavsiyemdir.
Siz de bu lanetli kız kardeşlere katılın ve asıl gerçekleri keşfedin.