Bu bir kitap incelemesi olmayıp Yılmaz Güney’in bizler tarafından nasıl hissedildiği yönünde kısa bir anlatıdır.
İlkokulumuzun duvarlarında, kapılarında, tuvaletlerinin içinde Yılmaz Güney’in sözleri yazılı olurdu. Hani şarkıda geçen: “Arka Mahalle” tanımı var ya bizler o arka mahallerinin çocuklarıydık. Güney’in kitaplarında, filmlerinde ele aldığı kesim kurmaca bir dünya değil bizlerdik. Bizleri anlatırdı Yılmaz abi. Bizlerin çilesini, itilmişliğini, ezilmişliğini, hor görülmüşlüğünü anlatırdı her defasında.
Uyuşturucuya düşenlerimiz oldu hem de azımsanamayacak kadar sayıda. Mahpusla tanışanlarımız oldu hem de azımsanamayacak sayıda. Kavgada ölenimiz oldu can dediğimiz kadar sayıda.
Ve içimizde her şeye rağmen her şeyden uzak duranlarımız oldu. Ömür elbette bir gün tükenecekse bir kavga için tükenecek diyenlerimiz... İnsan onurunu düşünenlerimiz... Kısa çöpün hakkını uzun çöpten gözetenlerimiz...
Doğduğum şehir, doğduğum mahalle, büyüdüğüm sokak bana yumruklarımı kullanmayı öğretmiş olabilir ama Yılmaz abi bana kafamı kullanmayı öğretti.
Eğer bugün ben uyuşturucu batağında değilsem, bir kez bile düşmediysem mahpus damına, bir kavgada ölmediysem henüz, bu Yılmaz Güney’in ve onun gibi bana kafamı kullanmamı ve attığım her adımda yüreğimi ortaya koymam gerektiğini vurgulayanların sayesindedir.
Uğur Mumcu’nun, Gaffar Okkan’ın, Eşref Bitlis’in, Aziz Nesin’in, Gün Sazak’ın, Recep Yazıcıoğlu’nun, Müslüm Gürses’in, Cem Karaca’nın, Barış Manço’nun, Neşet Ertaş’ın sayesindedir.