İnsan, parçası bulunduğu doğanın gösterdiği gülümsemelerle gülümseyen; gene o dönek annenin sert kızgınlıklarıyla üzülen, umutsuzlaşan, çabuk etkilenen güçsüz bir yaratıktır.
Esma'nın tavuğunu çalıp Arpacıların tenceresinde pişirdikleri akşam ben kokusunu aldım. O güzelim hayvanı bir âlâ ziftlendikten sonra o kokona yapılı kız, o hırsız oğlanla birlikte (ay) mehtabında bostana karşı pencereye oturup Frenk türküsü söylediler. Birlikte inveli kalınlı tam iki saat uludular.
Hey gidi romancılık! Hey gidi şairlik! Biraz yağmur yağdı, yapraklar falan parıldadı ya, artık nazar-ı meftunanenizi bu manzaradan bir türlü ayırmazsınız. Semaya, zemine, deryaya bakıp bakıp türlü tahayyülatta bulunursunuz. İşitilmedik yalanlar uydurmaya uğraşırsınız. Şu ağaca bir kuş konup da iki defa cik cik dese o kuşa hemen mürg-i hazin bilmem ne diye bir isim takarak o cıvıltıyı nağme-i cennet filan diye tavsife döşenirsiniz. Rüzgâr dokunup da bir ağacı sallasa semadan bir bulut geçse size sahifeler ile yazı yazmak için sermaye-i hayalat olur. Yanınızda bir kuzunun melemeye, bir kuşun ötmeye, bir ineğin bağırmaya haddi yok! Nedir bu efendim?
Sanki kudret eli, dünyaya getirdiği ne akdar gülmek varsa bunlardan en seçkin özetleri toplayarak güzellikte olanca yaratıcılığının üstünlüğünü bu yüze sığdırmış..
Kış başlangıcını andıran soğuk, amansız bir rüzgâr, ağaçları yeşil giysilerinden soyunca bütün her şey, karın giydireceği ak kefeni bekliyormuş gibi bir ölüm rengi içinde, çıplak, üzgün kalır.
Halk cahil kaldıkça hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inandığından; halkın geleneklere, göreneklere ve dine dayalı zihniyeti yerine, Batı'nın akla, bilime dayalı pozitivist zihniyetini yerleştirmek istemiştir.