Âlimin ölümünü âlemin ölümünden farksız gören bir anlayışla yaşayan bir ümmet, elbette âlime gerek sevgi ve saygıyı gösterecek; elbette ümmeti idare edenlerin başında gelen padişahlar, âlimin kıymetini herkesten iyi bilecekti.
"Eğer padişah sen isen düşman topraklarını çiğner, gel ordularının başına geç; yok padişah ben isem padişah olarak emrediyorum, gel, ordularımın başına geç"
Eğitim öğretim mevzuunda Osmanlıların Avrupa karşısında bulundukları yer, gerçekten övülmeye değer bir yerdi. Evliya Çelebi, 17. Asırda sadece İstanbul'da 1993 tane sıbyan mektebi bulunduğunu kaydeder. 16. Asırda Osmanlı ülkesini gezmiş olan bir Fransız seyyahı hemen hemen her köyde bir mektebe rastlamış ve ilk tahsilin Osmanlılarda garp memleketleriyle mukayese edilmeyecek kadar kesif olduğunu hayretle görmüştü. Eğitim-Öğretimi yaygınlaştırmanın kaynağı ise hiç şüphesiz, ilim öğrenmeyi kadın ve erkek her müslümana farz kılan dinin hükmüydü.
“Eğer padişah sen isen düşman toprakları çiğner, gel ordularının başına geç; yok padişah ben isem padişah olarak emrediyorum, gel, ordularımın başına geç.”